antika anlamı İt..antico
1. Eski çağlardan kalma eser veya tarihsel değeri olan eski eşya:
"… Bir yığın antika eşya, çanak çömlek, fincan..." -Ahmet Hamdi Tanpınar, Mahur Beste, 22. §
"Sarışın, ince çehreli, zarif tavırlı bir genç kadın, bir ilkbahar tablosu üstüne bir antika iliştirmekle meşgul..." -
Reşat Nuri Güntekin, Sönmüş Yıldızlar, 100. §
"… Fransız kralının tarz-ı mimârîsinde yapılmış iki parça şey ki, mutlaka İstanbul'a bir sefarethane için celp olunmuş bulunduğu hâlde antikacıdan antikacıya buraya kadar gelmiştir dersiniz ama, bu hükmünüz doğru değildir." -Ahmet Midhat Efendi, Taaffüf, 8. §
"...
yakın bir geçmişte, türlü antika eşyayla, tezhipler, minyatürlerle dolu galeride bulunuyor." -Adalet Ağaoğlu, Üç Beş Kişi, 178. §
"…antikalar sırasında görürler." -Ahmet Rasim, Tarih ve Muharrir, 87
. §
"Fakat antikayı satan Arap meğer Will'e sahte bir biblo satmış." -Buket Uzuner, Uzun Beyaz Bulut (Gelibolu), 61. §
"Bu iç inlemeleri sırasında nasılsa, bir zamanlar, çok değil, yakınca bir geçmişte, türünü antika eşyayla, tezhipler, minyatürlerle dolu galeride oluyor." -Adalet Ağaoğlu, Üç Beş kişi, 215. §
"antika: Eski zamandan kalma asar, sikke, heykel vs. Acip, garip şey." -Ali Seydi, Lugât-i Ecnebiye. 2.
mec. Genele, olağana, geleneğe aykırı, acayip, tuhaf: §
"Başına şu Rus kadınları gibi antika bir sarık sar." -Peyami Safa, Bir Akşamdı, 256. §"
Bu Nuri Usta biraz antika doğrusu." -Nazım Hikmet Ran, Kan Konuşmaz, 9. 3. Mendil, örtü, yatak çarşafı gibi bezlerin kenarlarına paralel ipliklerden bir bölümü çekilip dikey olanların ikisi, üçü bir arada tire ile sarılarak yapılan diş diş süs, sıçan dişi, ajur. 4. Antik.