kanepe anlamı Fr.canapé
1. Birkaç kişinin oturabileceği genişlikte koltuk, çekyat: § "
Babası bir kanepe üzerinde oturmuş ve karşısında bir kanepe daha varken, Pavlas yeşil boyalı güzel bir su variline dayanmıştı." -Ahmet Midhat Efendi, Hasan Mellâh Yahut Sır İçinde Esrar s. 25. §
"Oturmak için her tarafta kanepeler var." -Ziya Gökalp, Ziya Gökalp'ın Mektupları, 435
. § "
Hazır koltuk kanepeler de o zaman gözüne çarptı galiba." -Adalet Ağaoğlu, Üç Beş Kişi, 94. § "
Şimdi de babamın yanı başında kanepe üzerinde oturup konuşmaya başladı." -Ahmet Hamdi Tanpınar, Sahnenin Dışındakiler, 33. § "
... mahrem mükâlemelere müsait birbirine mukabil koyularak yek diğerine raptedilmiş koltuklara benzeyen kanepeler..." -Sami Paşazade Sezai, Bütün Eserleri I, 27. § "
Birkaç tablo, yazıhane, kanepe, koltuk…" -
Reşat Nuri Güntekin, Yaprak Dökümü, 19. § "
Yakalıklı, üniformalı, fesli ve kasklı heyetimiz, üstü açık, yerlerine iğretiden seccadeler serilmiş kömür vagonlarının oda koltuklarında ve kanepelerinde geçişleri uzun günler kasabada anılacak bir garip haşmetle "Üzülmez" madenine doğru hareket etti." -Ruşen Eşref Ünaydın, Bütün Eserleri, 43. §
"Böyle günlerde büyük kanepelere yedişer kişi oturabilir ama…" -Ahmet Rasim, Muharrir Bu Ya, 412. § "
Redingotlu adamlarla dolu olan odanın eşyası bir kanepe..." -Necip Fazıl Kısakürek, Sultan Vahidüddin, 75. §
"İkinci katta, beyaz dantel süslemeli tül perdelerin loşlaştırdığı sade döşenmiş bir oturma odasında karşılıklı kanepelere oturmuşlardı." -Buket Uzuner, Uzun Beyaz Bulut (Gelibolu), 43. 2. Genellikle çay ve kokteyller için hazırlanan, peynir, sucuk, salam gibi şeylerle süslenen çok küçük ekmek.