karabulut ne demek?
- 4 sözlük, 6 sonuç.BSTS / Coğrafya Terimleri Sözlüğü
karabulut anlamı İng. nimbus Osm. nimbus Alm. Regenwolke Fr. nimbus
Yeryüzüne en yakın, yağmur damlalarından oluşan alçak bulutlar ve bunların ara türlerine verilen ad. bakınız» bulut
Yeryüzüne en yakın, yağmur damlalarından oluşan alçak bulutlar ve bunların ara türlerine verilen ad. bakınız» bulut
Güncel Türkçe Sözlük
karabulut anlamı
is. Sıkıntı, felaket.
is. Sıkıntı, felaket.
Kişi Adları Sözlüğü
Karabulut anlamı Köken: T.
Cinsiyet: Erkek
Koyu esmer renkte büyük yağmur bulutu.
Cinsiyet: Erkek
Koyu esmer renkte büyük yağmur bulutu.
Yerleşim Birimleri Sözlüğü
Karabulut anlamı
Edirne ili, Sırpsındığı bucağına bağlı bir yerleşim birimi.
Edirne ili, Sırpsındığı bucağına bağlı bir yerleşim birimi.
Karabulut anlamı
Konya ili, Akşehir ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi.
Konya ili, Akşehir ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi.
Karabulut anlamı
Tunceli ili, Akpazar bucağına bağlı bir yerleşim birimi.
Tunceli ili, Akpazar bucağına bağlı bir yerleşim birimi.
karabulut eş anlamlısı
felaket
is. (fela:ket, l ince okunur) 1. Büyük zarar, üzüntü ve sıkıntılara yol açan olay veya durum, yıkım, bela: "İnsanların korkması icap eden en büyük felaket, kötü ahlaktır." -S. Ayverdi. 2. sf. Çok kötü: Felaket bir yazı. 3. sf. Şaşırtıcı, hayrete düşürücü: Bu kız felaket.
is. (fela:ket, l ince okunur) 1. Büyük zarar, üzüntü ve sıkıntılara yol açan olay veya durum, yıkım, bela: "İnsanların korkması icap eden en büyük felaket, kötü ahlaktır." -S. Ayverdi. 2. sf. Çok kötü: Felaket bir yazı. 3. sf. Şaşırtıcı, hayrete düşürücü: Bu kız felaket.
sıkıntı
is. 1. İşsizlik, tekdüzelik, bezginlik vb. sebeplerden doğan ruhsal yorgunluk, cefa, eziyet: "İçinin sıkıntısını mümkün mertebe gizlemeye çalışarak, dereden tepeden konuşarak oyalandı." -P. Safa. 2. Bir bozukluğun, karışıklığın sebep olduğu etkili ve sürekli yorgunluk, mihnet: "Sıkıntı ve ızdırapla sağa sola döndüm." -A. Gündüz. 3. Yokluk ve parasızlığın yol açtığı geçim darlığı: "İhtiyarın bir para sıkıntısı içinde olduğunu o söylemeden ben keşfetmiştim." -S. F. Abasıyanık. 4. Bulunmama durumu: "Yüklü servetini cömertçe harcamaması nedeniyle piyasada para sıkıntısı baş gösterdi." -İ. O. Anar. 5. mec. Sorun, mesele, sendrom, problem: "Atatürk öldüğü zaman Türkiye'nin ufak tefek sıkıntılar dışında hiçbir büyük problemi yoktu." -B. Felek.
is. 1. İşsizlik, tekdüzelik, bezginlik vb. sebeplerden doğan ruhsal yorgunluk, cefa, eziyet: "İçinin sıkıntısını mümkün mertebe gizlemeye çalışarak, dereden tepeden konuşarak oyalandı." -P. Safa. 2. Bir bozukluğun, karışıklığın sebep olduğu etkili ve sürekli yorgunluk, mihnet: "Sıkıntı ve ızdırapla sağa sola döndüm." -A. Gündüz. 3. Yokluk ve parasızlığın yol açtığı geçim darlığı: "İhtiyarın bir para sıkıntısı içinde olduğunu o söylemeden ben keşfetmiştim." -S. F. Abasıyanık. 4. Bulunmama durumu: "Yüklü servetini cömertçe harcamaması nedeniyle piyasada para sıkıntısı baş gösterdi." -İ. O. Anar. 5. mec. Sorun, mesele, sendrom, problem: "Atatürk öldüğü zaman Türkiye'nin ufak tefek sıkıntılar dışında hiçbir büyük problemi yoktu." -B. Felek.
"karabulut" için örnek kullanımlar
Yavrular erginleşip kanatlanınca göçün hızı daha da artar: karabulut gibi göç eden çekirge sürüsü indiği yerdeki bitkileri kısa sürede yer
Kaynak: Çekirge
Kaynak: Çekirge
Yakın Kelimeler
Google Reklamları
(Tahmin etmek için bir harf girin)
