dolap is. 1. Genellikle tahtadan yapılmış, bölme veya çekmelerine eşya konulan kapaklı mobilya:
"Hemen aynalı dolabını açtı, en iyi çarşafını çıkararak acele giyinmeye başladı." -P. Safa. 2. Dönerek çalışan ve özellikle su çeken düzen:
Kuyu dolabı. 3. Dönme dolap. 4. İstanbul bedesteninde dükkân:
Bedestende iki dolap tutuyor. 5.
tiy. Orta oyununda sahnede dükkân veya ev olarak kullanılan dekor. 6.
mec. Düzen:
Çevrilen dolabı sezdi. düzen is. 1. Belli yöntem, ilke veya yasalara göre kurulmuş olan durum, uyum, nizam, sistem. 2. Soyut ve somut nesnelerin bir sıraya, bir hedefe, bir amaca göre sıralanması, konsept. 3. Yerleştirme, tertip:
"Evin en bozuk düzeninde bile hastalığa mahsus birtakım aletler vardır." -R. N. Güntekin. 4. Bir devletin belli başlı ilkeleri bakımından yönetimde tuttuğu yol, yönetim biçimi, rejim. 5.
mec. Bir kimseye, bir kuruluşa karşı toplu olarak alınan gizli karar, dolap, komplo. 6.
mec. Topluca ve gizlice yürütülen herhangi bir plan, dolap, komplo. 7.
mec. Dolap, hile:
"Hile, düzen dağarcığından elbette yeni bir şey bulup çıkaracak." -E. E. Talu. 8.
müz. Müzik aletlerinde ses ayarı, akort. 9.
top. b. Toplumsal bir yapı içinde ögelerin bütüne, bütünün ögelere ve ögelerin birbirlerine göre ilişkileri:
"Orta hâlli ailelerin kurduğu bu düzende herkesin bacası tüten, kapısı çalınan bir evi var." -N. Meriç. 10.
hlk. Alet edevat takımı. 11.
hlk. Bez dokuma tezgâhı.
oyun is. 1. Vakit geçirmeye yarayan, belli kuralları olan eğlence:
Tenis, tavla, dama, çelik çomak, bale oyundur. 2. Kumar:
"Bazıları oyun başından kalkar kalkmaz her şeyi unuturlar." -P. Safa. 3. Şaşkınlık uyandırıcı hüner:
Hokkabazın oyunu. Cambazın oyunu. 4. Tiyatro veya sinemada sanatçının rolünü yorumlama biçimi. 5. Müzik eşliğinde yapılan hareketlerin bütünü:
Zeybek oyunu. "Büyük annem yeni dansları eski kabakçı Arapların oyunu kadar bile güzel bulmuyor." -H. E. Adıvar. 6. Seslendirilmek veya sahnede oynanmak için hazırlanmış eser, temsil, piyes. 7. Bedence ve kafaca yetenekleri geliştirmek amacıyla yapılan, çevikliğe dayanan her türlü yarışma:
Olimpiyat oyunları. Akdeniz oyunları. 8.
sp. Güreşte rakibini yenmek için yapılan türlü biçimlerde şaşırtıcı hareket. 9.
sp. Teniste, tavlada taraflardan birinin belirli sayı kazanmasıyla elde edilen sonuç. 10.
mec. Hile, düzen, desise, entrika:
"Atatürk hiçbir zaman onların oyununa kanmış değildir." -H. Taner.
yalan is. 1. Doğru olmayan, gerçeğe uymayan söz, kıtır:
"Yalanı en güzel kullanmış olanlar eski Şarklılardır." -A. Haşim. 2.
sf. Uydurma.