toprak is. 1. Yer kabuğunun, toz durumuna gelmiş türlü kütle kırıntılarıyla, çürümüş organik cisimlerden oluşan ve canlılara yaşama ortamı sağlayan yüzey bölümü:
 Kara toprak. Kireçli toprak. Killi toprak. 2.
 sf. Yer kabuğunun bu bölümünden yapılmış:
 "İki toprak duvarın birleştiği bir girintide diz üstü büzülmüş görünüyor." -M. Ş. Esendal. 3. Arazi, tarla:
 Köylüye toprak dağıtmak. 4.
 jeol. Kara:
 Toprağa ayak basmak. 5.
 mec. Ülke:
 "Bu toprak bizimdir, içinde yabancının işi yok." -R. E. Ünaydın.
 yer is. 1.
 gök b. Dünya. 2. Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân:
 "İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" -M. Ş. Esendal. 3. Gezinilen, ayakla basılan taban:
 "Ayıp bir şey gördü mü kulaklarına kadar kızarıyor, gözünü yerde bir noktaya dikip öylece kalakalıyordu." -H. Taner. 4. Bulunulan, yaşanılan, oturulan bölge:
 "Anadolu'nun bazı yerlerinde eski bir kocakarı itikadı vardır." -R. N. Güntekin. 5. Durum, konum, vaziyet:
 Türkiye stratejik bakımdan önemli bir yerdedir. 6. Ülke. 7. Görev, makam:
 "Askerden gelirse bakalım bir yere yerleştirebilecek miyiz?" -M. Ş. Esendal. 8. Önem:
 Uçağın yurt savunmasındaki yeri. 9. İz. 10. Üzerine yapı kurulmaya elverişli arazi, arsa:
 Deniz kıyısında bir yer aldılar, ev yapacaklar. 11. Ekime elverişli toprak parçası, arazi:
 Çorak yerde ot bitmez. 12. Bir olayın geçtiği veya geçeceği bölüm, alan, mahal:
 Toplantı yeri. Kaza yeri. 13. Otel, motel vb.nde kalınacak oda:
 Yeriniz var mı? 14. Sinema ve tiyatroda veya taşıtlarda oturulacak koltuk, sandalye:
 "Ön tarafta bir yer bulup oturunca kurnazlığına pek sevindi." -H. Taner. 15.
 mec. Durum, konum:
 Sen benim yerimde olsan ne yapardın?