Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

yer ne demek?

 - 14 sözlük, 23 sonuç.

BSTS / Bilgisayar Terimleri Karşılıklar Kılavuzu

yer anlamı
bakınız» bölge

BSTS / Bilişim Terimleri Sözlüğü

yer anlamı İng. location Fr. case, emplacement
bakınız» bellek yeri.

BSTS / Cimnastik Terimleri Sözlüğü

yer anlamı İng. floor Alm. Boden Fr. sol
Cimnastik alıştırmalarında, vücudun değişik bölümlerine dayanak ve direnç sağlayan yüzey.

BSTS / Gökbilim Terimleri Sözlüğü

Yer anlamı İng. earth Osm. arz Alm. Erde Fr. terre
Üzerinde yaşadığımız gezegen.

BSTS / Gösterim Sanatları Terimleri Sözlüğü

yer anlamı İng. seat Osm. koltuk Alm. Platz, Sitzplatz Fr. place de théâtre
Bir seyircinin tiyatro seyrederken oturduğu yer.

BSTS / Halkbilim Terimleri Sözlüğü

yer anlamı İng. place Alm. Platz Fr. place
Kutsal olarak nitelenen, içinde ya da çevresinde dinsel, büyüsel, geleneksel, törensel işlemler yapılan, toplantılar düzenlenen alan, düzlük, dağ, tepe, orman vb. her biri. bakınız» adak, kurban,

BSTS / Medeni Hukuk Terimleri Sözlüğü

yer anlamı
mahal.

BSTS / Orta Öğretim Terimleri Kılavuzu

yer anlamı Osm. zemîn Fr. sol
(toprak) (coğrafya, jeoloji)
yer anlamı Osm. arz Fr. terre
(coğrafya, jeoloji)

BSTS / Sinema ve Televizyon Terimleri Sözlüğü

yer anlamı İng. location Osm. mekân Alm. Aufnahmegelande, Aufnahmeort, Drehort, Schauplatz, Standort, Motiv, Originalmotiv Fr.Heu
Sinem./TV. Dışarıdaki çevirimlerin gerçekleştirildiği uzay.
yer anlamı İng. seat Alm. Platz, Sitzplatz Fr. place
Sinem. Sinema salonundaki oturulacak yerlerden her biri.

Divanü Lügati't-Türk

yer anlamı
kumaşın veya ağacın bir yüzü
yer anlamı
yer, yeryüzü, toprak
yer anlamı
yer

Güncel Türkçe Sözlük

yer anlamı
is. 1. gök b. Dünya. 2. Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân: "İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" -M. Ş. Esendal. 3. Gezinilen, ayakla basılan taban: "Ayıp bir şey gördü mü kulaklarına kadar kızarıyor, gözünü yerde bir noktaya dikip öylece kalakalıyordu." -H. Taner. 4. Bulunulan, yaşanılan, oturulan bölge: "Anadolu'nun bazı yerlerinde eski bir kocakarı itikadı vardır." -R. N. Güntekin. 5. Durum, konum, vaziyet: türkiye stratejik bakımdan önemli bir yerdedir. 6. Ülke. 7. Görev, makam: "Askerden gelirse bakalım bir yere yerleştirebilecek miyiz?" -M. Ş. Esendal. 8. Önem: Uçağın yurt savunmasındaki yeri. 9. İz. 10. Üzerine yapı kurulmaya elverişli arazi, arsa: Deniz kıyısında bir yer aldılar, ev yapacaklar. 11. Ekime elverişli toprak parçası, arazi: Çorak yerde ot bitmez. 12. Bir olayın geçtiği veya geçeceği bölüm, alan, mahal: Toplantı yeri. Kaza yeri. 13. Otel, motel vb.nde kalınacak oda: Yeriniz var mı? 14. Sinema ve tiyatroda veya taşıtlarda oturulacak koltuk, sandalye: "Ön tarafta bir yer bulup oturunca kurnazlığına pek sevindi." -H. Taner. 15. mec. Durum, konum: Sen benim yerimde olsan ne yapardın?

Tarama Sözlüğü

yer anlamı
Toprak, ülke, diyar.

Türkçe - İngilizce

yer anlamı
isim
1) place
2) location
3) space
4) ground
5) site
6) room
7) spot
8) earth
9) position
10) seat
11) situation
12) locality
13) stand
14) standing
15) slot
16) station
17) locale
18) terrain
19) locus
20) footing
21) premises
22) whereabouts
23) pew
24) glebe
25) stead
26) quarter
27) situs
28) ubiety
29) mother earth
30) post
ön ek
1) ground-
2) geo-
zamir
1) where
sıfat
1) terraneous

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

yer anlamı
Yatak.

*Emirdağ -Afyon
-Amasya
*Ünye -Ordu
-Trabzon köyleri
-Kars
-Erzincan
Şekeroba, Eldilek *Elbistan -Maraş
*Antakya -Hatay
*Gemerek -Sivas
*Bor -Niğde

yer anlamı
Tarla.

-Trabzon
Şekeroba, Eldilek *Elbistan -Maraş
-Kayseri
Arkarası *Silifke, Karadiken *Tarsus -İçel

yer anlamı
< ET yer / yir: yer; sıra; memleket. || yer oynamasi: deprem || yerde: sırada; esnada || yer inen : yerde sürünerek || yerini köküni gazutmak: mahvetmek || yerle yerin: hemen oracıkta
yer anlamı
Arazi, tarla bahçe

Ordu

yér anlamı
Yer, mevki

Uşak

yer anlamı
1. Mahal. 2. Zemin. 3. İkamete müsait ev // sirt yera galmak: mağlub olmak

Artvin Yusufeli Uşhum köyü

yer eş anlamlısı

alan
is. 1. Düz, açık ve geniş yer, meydan, saha. 2. Orman içinde düz ve ağaçsız yer, düzlük, kayran. 3. Yüz ölçümü. 4. Eski Roma'da açık hava gösterisi yapılan geniş yer. 5. mec. Bir çalışma çevresi: "Sanat kapalı bir alan değildir; sanat eseri herkes için, bütün toplum için yaratılır." -N. Ataç. 6. fiz. İçinde birtakım kuvvet çizgilerinin yayılmış bulunduğu varsayılan uzay parçası: Yer çekimi alanı. Mıknatıs alanı. Elektrik alanı. 7. sin. ve TV Bir alıcı merceğinin net bir görüntü sağlayabildiği derinlik ve genişliğin bütünü. 8. sp. Yarışmaların, karşılaşmaların ve oyunların yapıldığı yer, saha.
arazi
is. (ara:zi) coğ. Yeryüzü parçası, yerey, yer, toprak: "Kurulan heyet şehrin arka tepelerinde kondu kurulacak uygun bir arazi bulma işiyle görevlendirildi." -L. Tekin.
durum
is. 1. Bir şeyin içinde bulunduğu koşulların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon: "Genel Sekreter, kazadaki sıtma durumu hakkında verdiğim uzun tafsilattan pek memnun kaldı." -R. N. Güntekin. 2. Duruş biçimi, konum. 3. Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri. 4. db. Ad soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl: Yalın durum. Belirtme durumu. Kalma durumu.
dünya
is. (dünya:) 1. gök b. Güneşe yakınlık bakımından üçüncü gezegen, yer, yerküre, yer yuvarı, yer yuvarlağı, acun. 2. Dış, çevre, ortam: "Biz dünyadan ayrı yaşarken dünya epey değişmiş." -H. C. Yalçın. 3. İnançları bir olan ülke veya insanlar topluluğu: Batı dünyası. Doğu dünyası. 4. Meslek veya iş birliği içinde bulunma, camia: Ressamlar dünyasında onun yeri ayrıdır. 5. zm. Elgün, herkes. 6. mec. Duygu, düşünce ve hayal âlemi: "Köprüye kadar kendi dünyaları içinde ne tatlı, ne özlü konuşurlardı." -Y. Z. Ortaç.
görev
is. 1. Bir nesne veya bir kimsenin yaptığı iş. 2. İşlev. 3. Resmî iş, vazife: "Cavit Bey, görevi ona verdiği gün, Abdi Bey çok sevinmişti." -A. İlhan. 4. Bir kimseye veya bir kurula verilen özel amaçlı görev, misyon. 5. db. Bir cümlede bir dil biriminin öbür birimlerle ilişkisi aracılığıyla yerine getirdiği iş. 6. fizy. Bir organ veya hücrenin yaptığı iş. 7. mat. Bir değerin başka değerlerle olan ilişkisi.
iz
is. 1. Bir şeyin geçtiği veya önce bulunduğu yerde bıraktığı belirti, nişan, alamet, emare: "Nihayet bir dönemeçte izlerin sahibini gördüm." -S. F. Abasıyanık. 2. Bir şeyin dokunmasıyla geride kalan belirti: "Yüzünde birtakım diş ve tırnak izleri vardı." -Y. K. Karaosmanoğlu. 3. Bir olay veya bir durumdan geride kalan belirti, ipucu, emare: Cinayet izleri. 4. Bir olay, bir durum veya yaşayıştan geride kalan belirti, eser: O çağ uygarlığından iz kalmadı. 5. mat. Bir düzlemin başka bir düzlemle veya bir doğru ile kesişmesinden doğan ara kesit.
konum
is. 1. Bir kimsenin veya bir şeyin bir yerdeki durumu veya duruş biçimi, pozisyon. 2. coğ. Yeryüzünde bir noktanın, enlem ve boylamların yardımıyla bulunan yeri, konuş. 3. coğ. Bir şehrin uzak ve yakın çevresiyle her türlü ilişkisini sağlayan ve şehrin gelişmesini etkileyen coğrafi şartlarının bütünü.
makam
is. (maka:mı) 1. Mevki, kat, yer: "İnsan değil gökyüzündeki makamını şaşırarak yere inmiş bir melektir." -H. R. Gürpınar. 2. müz. Klasik Türk müziğinde bir müzik parçası veya şarkının işleniş biçimi.
mekân
is. (mekâ:nı) 1. Yer, bulunulan yer. 2. Ev, yurt. 3. gök b. esk. Uzay.
önem
is. Bir şeyin nitelik veya nicelik bakımından değeri olma durumu, ehemmiyet.
sandalye
is. (sanda'lye) 1. Arkalıklı, kol koyacak yerleri olmayan, bir kişilik oturma eşyası: "Sandalyelerimizden doğrulduk, el sıktık, yer gösterdik." -R. H. Karay. 2. mec. Makam, koltuk, mevki: "Bunların gençliğe karşı aldıkları vaziyeti ben biraz sandalye vehminden doğmuş telakki ediyorum." -H. E. Adıvar.
ülke
is. 1. Bir devletin egemenliği altında bulunan toprakların tümü, diyar, memleket: "Artık vatan toprağı, Rumeli'deki hudutlarından Anadolu'daki hudutlarına kadar yekpare bir ülke olmuştur." -Y. K. Beyatlı. 2. Devlet: "Vicdan hürriyetine riayet eden tek ülke Osmanlı İmparatorluğu idi." -F. R. Atay. 3. Herhangi bir özelliği yönünden düşünülen bölge: "Dünyanın gelişmiş, gelişmemiş ülkelerini tek tek geziyorum." -H. Taner.
vaziyet
(I) is. 1. Konum: Kasaba coğrafi vaziyeti yüzünden lodosu, poyrazı pek az tutan bir limanda kurulmuştur. 2. Durum, tavır, hâl: "Vaziyetimi söyleyiniz, hemen gelir beni kurtarır." -A. Gündüz.
vaziyet
(II) is. El koyma.

"yer" için örnek kullanımlar

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir.
Read the comments people express their opinions on these pages.
Kaynak: hurriyet.de
Pozitif halleri ve müthiş düzgün cümleleriyle yer etti aklımızda.
Positive states of mind, and has a terrific location sentences correctly.
Kaynak: habervitrini.com
Ama Galatasaray savunmasındaki sıkıntılar da notlarında yer bulmuştur.
But I found a place in your notes Galatasaray defense problems.
Kaynak: sabah.com.tr
28'de Stancu, Kemal ve Binya'nın arasında ceza alanında yer kaldı.
Stancu 28th, Jeff and I stayed in the penalty area of Binya'nın.
Kaynak: fotomac.com.tr
Katı ya da 'kaya' ağırlıklı yapısı nedeniyle üyesi bulunduğu yer benzeri gezegen ler grubuna adını vermiştir. Bu gezegen grubunun kütle ve
Kaynak: Dünya
Jeoloji veya yer bilimi, dünyanın katı maddesinin, içeriğinin, yapısının, fiziksel özelliklerinin, tarihinin ve onu şekillendiren süreçlerin
Kaynak: Jeoloji
Bilişim de bir terim olan yer imi genellikle şunları ima etmek için kullanılır; Web adreslerini ya da dosya isimlerini hızlı bir şekilde
Kaynak: Yer imleri
Elektromanyetizma da yer değiştirme akımı elektrik yer değiştirme alanı nın değişim oranıyla tanımlanan bir niceliktir. Yer değiştirme
Kaynak: Yer değiştirme akımı
Yer Gök Aşk, Türk Drama televizyon dizisi. başlayan dizinin başrollerinde Burak Hakkı , Melisa Aslı Pamuk ve Tuvana Türkay yer almaktadır.
Kaynak: Yer Gök Aşk

Yakın Kelimeler

(Tahmin etmek için bir harf girin)
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.