cariye is. (ca:riye) esk. Yabancı ülkelerden kaçırılıp özgürlükten yoksun bırakılan, alınıp satılabilen, her konuda efendisinin isteklerine bağlı bulunan genç kadın, halayık:
"Ben dedi, zevce ile cariye arasındaki farkı hâlâ anlamış değilim." -P. Safa.
güzel sf. 1. Göze ve kulağa hoş gelen, hayranlık uyandıran, çirkin karşıtı:
Güzel kız. Güzel çiçek. Yalının en güzel odası bizimdi. 2. İyi, hoş:
"Güzel şey canım, milletvekili olmak!" -Ç. Altan. 3. Beklenene uygun düşen ve başarı düşüncesi uyandıran:
Güzel bir fırsat. 4. Soyluluk ve ahlaki üstünlük düşüncesi uyandıran:
Güzel duygular. Güzel hareketler. 5. Görgü kurallarına uygun olan. 6. Sakin, hoş (hava):
Güzel bir gece. 7. Okşayıcı, aldatıcı, kandırıcı:
Güzel vaatler. 8. Pek iyi, doğru:
Güzel güzel amma! 9.
is. Güzel kız veya kadın. 10.
is. Güzellik kraliçesi. 11.
zf. Hoşa giden, beğenilen, iyi, doğru bir biçimde:
Güzel konuştu. 12.
zf. Adamakıllı, şiddetli:
": Karıkoca bu kuzu yüzünden güzel bir kavga ettiler." -Ö. Seyfettin.
titiz sf. 1. Çok dikkat ve özenle davranan veya böyle davranılmasını isteyen (kimse), memnun edilmesi güç, müşkülpesent. 2. Temizliğe aşırı düşkün olan (kimse):
"Kendisi gayet titiz, kibirli, azametli, öfkeli olduğu için hizmetçileri ve adamları korkarlar imiş." -A. Rasim. 3. Huysuz, öfkeli:
"Hem bezgin hem titiz ve sinirli bir hâli var." -Y. K. Karaosmanoğlu.