Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

güzel ne demek?

 - 8 sözlük, 8 sonuç.

BSTS / Edebiyat ve Söz Sanatı Terimleri Sözlüğü

güzel anlamı Fr. Le beau
İnsanın estetik duygusunu heyecana getiren hal.

BSTS / Felsefe Terimleri Sözlüğü

güzel anlamı İng. beautiful Alm. schön Fr. beau kalos
(Sözcüğün somut anlamı: Görmeyle ilgili, göze hoş görünen). Estetiğin temel kavramı; değer yargılarının ana kavramlarından biri. Güzel, genellikle uyumlu birlik olarak kabul edilir. Platon'dan beri güzel üzerine çeşitli öğretiler geliştirilmiştir.

BSTS / Yazın Terimleri Sözlüğü

güzel anlamı Fr. beau
Biçimindeki uyum ve ölçülerindeki dengeyle hayranlık dugusu uyandıran ve hoşa giden (yazı, şiir, yapıt).

Güncel Türkçe Sözlük

güzel anlamı
sf. 1. Göze ve kulağa hoş gelen, hayranlık uyandıran, çirkin karşıtı: Güzel kız. Güzel çiçek. Yalının en güzel odası bizimdi. 2. İyi, hoş: "Güzel şey canım, milletvekili olmak!" -Ç. Altan. 3. Beklenene uygun düşen ve başarı düşüncesi uyandıran: Güzel bir fırsat. 4. Soyluluk ve ahlaki üstünlük düşüncesi uyandıran: Güzel duygular. Güzel hareketler. 5. Görgü kurallarına uygun olan. 6. Sakin, hoş (hava): Güzel bir gece. 7. Okşayıcı, aldatıcı, kandırıcı: Güzel vaatler. 8. Pek iyi, doğru: Güzel güzel amma! 9. is. Güzel kız veya kadın. 10. is. Güzellik kraliçesi. 11. zf. Hoşa giden, beğenilen, iyi, doğru bir biçimde: Güzel konuştu. 12. zf. Adamakıllı, şiddetli: ": Karıkoca bu kuzu yüzünden güzel bir kavga ettiler." -Ö. Seyfettin.

Kişi Adları Sözlüğü

Güzel anlamı Köken: T.
Cinsiyet: Kız
Hoşa giden, hayranlık uyandıran, beğenilen.

Türkçe - İngilizce

güzel anlamı
sıfat
1) beautiful
2) nice
3) lovely
4) pretty
5) good
6) fine
7) well
8) pleasant
9) sweet
10) fair
11) handsome
12) smart
13) beauteous
14) appealing
15) goodly
16) swell
17) nifty
18) bonny
19) comely
20) sightly
21) ducky
22) shapely
23) pulchritudinous
24) sapid
25) plummy
26) winsome
27) personable
28) goluptious
29) well-favored
30) well-favoured
31) good-looking
isim
1) beauty
2) the beautiful
3) belle
zarf
1) fine
2) beautifully
3) prettily

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

güzel anlamı
Güzel; güzel kimse. || gözel

Erzurum

Yerleşim Birimleri Sözlüğü

Güzel anlamı
Diyarbakır ili, Çermik ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi.

güzel eş anlamlısı

adamakıllı
zf. (ada'makıllı) Gereğinden çok, iyice: "Yazıları nihayet sökmeyi başardığında adamakıllı şaşırdı." -İ. O. Anar.
aldatıcı
sf. Aldatma niteliği olan, yanıltıcı, kandırıcı: "Bu şekil şümulü, tesiri ve aldatıcı mahiyeti bakımından korkunçtur." -N. Hikmet.
doğru
sf. 1. Bir ucundan öbür ucuna kadar yönü değişmeyen, eğri ve çarpık karşıtı. 2. Gerçek, yalan olmayan: Doğru haber. 3. Akla, mantığa, gerçeğe veya kurala uygun: "Bunları sana şimdiden söylemek daha doğrudur." -A. Gündüz. 4. is. Gerçek, hakikat: "Söyleyin doğrusunu, siz insanoğlunun ahlaklı olabileceğine inanmıyorsunuz." -N. Ataç. 5. is. mat. İki nokta arasındaki en kısa çizgi: İki noktadan yalnız bir doğru geçebilir. 6. zf. Yanlışsız, eksiksiz bir biçimde: Çocuk doğru okudu. 7. zf. Hiçbir yöne sapmadan, dosdoğru, doğruca. 8. zf. Yakın, yakınlarında: "Şafağa doğru otomobil sesi duyuldu." -F. R. Atay. 9. e. Karşı yönünce: "Börekçi fırınının karşısındaki dört köşe taşlar döşeli, iki yanı ağaçlı yoldan çarşıya doğru yürüyordu." -Y. Atılgan. 10. mec. Yasa, yöntem ve ahlaka bağlı, dürüst, namuslu.
iyi
sf. 1. İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı: "Bir aralık iyi fal bildiğimi haremde duyurdum." -F. R. Atay. 2. Bol, yararlı, kazançlı: İyi yağmur yağdı. 3. Çok: İyi para kazandı. 4. Uğurlu, hayırlı, iyilik getiren: İyi haber. 5. Esen, sağlıklı: "İyi ve sıhhatli olduğumu bildirebilirsiniz." -N. F. Kısakürek. 6. Yerinde, uygun: İyi bir cevap. 7. Doğru olan: İyisi bu işe karışmamaktır. 8. Yeterli, yetecek miktarda olan: Bu yün, hırka için iyidir. "Annemin simasını şimdi iyi hatırlayamıyorum." -Y. K. Beyatlı. 9. is. Öğrencinin değerlendirilmesinde kullanılan orta ile pekiyi arasındaki not. 10. zf. İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde: İyi konuştu. "Bunun çocukları iyi çıktıkları için ölünceye kadar babalarına bakmışlar." -M. Ş. Esendal.
kandırıcı
sf. 1. İnandırıcı. 2. Aldatıcı. 3. İçme isteğini giderici.
şiddetli
sf. 1. Etkisi çok olan, zorlu: "Bir aralık rahmetli babam şiddetli bir romatizmaya tutulmuştu." -F. R. Atay. 2. Hızlı: "Şiddetli yağmurun damlaları camı dövüyordu." -R. Enis. 3. Aşırı: Şiddetli geçimsizlik.

güzel zıt anlamlısı

çirkin
sf. 1. Göze veya kulağa hoş gelmeyen, güzel karşıtı: "Kız öyle müstesna bir güzelliğe sahip olmamakla beraber çirkin de değildi." -H. R. Gürpınar. 2. Hoş olmayan, yakışık almayan (davranış veya söz): "Bu boş ve çirkin iddiayı bir kere de onun ağzından işitmek istedim." -Ö. Seyfettin. 3. Karanlık, dalavereli, şüpheli: "Dedikodular artmış, o da bu çirkin işler içinde kalmak istemediğinden çekilmiş." -M. Ş. Esendal.

"güzel" için örnek kullanımlar

Kurtlar vadisi pusu son bölüm izleyenlere güzel bir akşam yaşattı.
Valley of the Wolves ambush had a nice evening last episode the audience.
Kaynak: kadinhaberleri.com
Bu güzel Türkiye'mize yakışır bir nefer olmak en büyük hedefimizdir.
Being a soldier worthy of this beautiful country Turkey ultimate goal.
Kaynak: haber3.com
Tanık ve ekip arkadaşları işçilere güzel günler dileyerek ayrıldı.
Wishing you a beautiful day workers were witnesses and team members.
Kaynak: flasgazetesi.com.tr
Muhteşe yüzyıl son bölüm yine izleyenlerine güzel bir akşam yaşattı.
Muhteşe century audience the last episode again had a lovely evening.
Kaynak: kadinhaberleri.com
Gözle görülen nesneler (güzel bir yüz, güzel bir bina gibi), kulakla işitilen bir müzik, dil ile tadılan bir yemek, koklanan bir çiçeğin
Kaynak: Güzellik
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.