bol(I)
sf. 1. İçine girecek şeyin boyutlarından daha büyük veya geniş olan, dar karşıtı:
"Bol zamanıma yetişti de ben onu böyle şımarık büyüttüm." -P. Safa. 2. Nicelik bakımından olağandan veya alışılandan çok, kıt karşıtı:
"Demek ki zeytinin bol ve ucuz olduğu bir yerdeymiş." -B. Felek.
bol(II)
is. Özel bir cam içinde likör, şarap, meyve ve maden suyu karıştırılarak hazırlanan içki. çok sf. 1. Sayı, nicelik, değer, güç, derece vb. bakımından büyük ve aşırı olan, az karşıtı:
"Bana matematik çok kolay geldi." -F. R. Atay. 2.
zf. Aşırı bir biçimde:
"Biz çocuklar evimizi çok beğendik." -A. Kutlu.
esen sf. Ruhsal ve bedensel olarak sağlıklı, sıhhatli, salim.
sağlıklı sf. 1. Sağlık durumu iyi olan, sağlam, esen, sıhhatli:
"Birbirlerine sağlıklı, esenlikli bir kış dilediler." -T. Buğra. 2. Sağlık kurallarına uygun olan, hijyen, hijyenik. 3. Sağlığı koruyan. 4.
mec. Sağlam, doğru, güvenilir, gerçek:
"Kendine saygısı olan, sağlıklı bir adam başkalarına da en büyük saygıyı duyar." -Y. Kemal.
uygun sf. 1. Yakışır, yaraşır, mutabık, mütenasip:
"Ne var ki bunları şimdiye kadar kimseye anlatmadığım için uygun ifadeyi bulmakta zorlanıyorum." -İ. O. Anar. 2. Elverişli, yarar, müsait, muvafık:
"Yemeği götürmek için o an en uygun kişiydim." -A. Kutlu. 3.
mec. Orantılı, oranlı.
yararlı sf. Yarar sağlayan, yararı olan, faydalı, nafi:
"Anlattıklarınız benim için çok yararlı." -A. Ümit.
yerinde sf. 1. İyi, yeterli:
"Binbaşı, uzun boylu, ince yapılı, uzun kır bıyıklı, yaşlı ise de gücü yerinde, her işe eli yatan bir adam." -M. Ş. Esendal. 2.
zf. Zamanı, yeri uygun düşerek, gerektiği biçimde:
Yerinde konuşmak. 3.
zf. Durumunda:
"Sıkılacak ne var, doktor onun babası yerinde." -M. Ş. Esendal.