bulaşmak (nsz) 1. Bir nesne, üzerine sürülen bir şey yüzünden kirlenmek:
Tabak bulaştı. 2.
(-e) İstenilmeyen bir madde bir şeye sürülmek:
"Yüzüne gözüne yer yer kepek bulaşmıştı." -S. F. Abasıyanık. 3.
(-e) Hastalık geçmek, sirayet etmek:
Çocuğa suçiçeği bulaşmış. 4.
(-e) Çatmak, sataşmak, tedirgin etmek:
"Atiye'nin ters ters yüzüne bakmasına aldırmadan yerde bir dirseğinin üstüne uzanmış keyifle yatan Seyit'e bulaştı." -L. Tekin. 5.
(-e) İstemeden veya rastlantı sonucu bir işe karışmak:
"Seninle hiç alakası olmayan bu işe bulaşmak istemiyorsun." -A. Ümit.
ilişmek (-e) 1. Bir şeye hafifçe dokunmak, takılmak:
Elim çiçeklere ilişti, vazo devrildi. 2. Elini sürmek, dokunmak:
"Bir sancılı yerine dokunmuşum gibi ızdırapla: -Bırak, ilişme, diye inledi." -F. R. Atay. 3. Bir şeyin kenarına kısa bir süre için oturmak:
"Sonra gene usulca hastanın karyolasına yandan ilişerek oturdu." -N. Cumalı. 4. Karışmak, rahat vermemek, müdahale etmek:
"Sanat edebiyat açısından, derginin politikasıyla tam uyuşmasa da burada tek satırıma ilişmediler." -A. Ağaoğlu. 5.
mec. Değinmek, sözünü etmek:
O konuya hiç ilişmedik. 6.
hlk. Şaka etmek.