çalımlı sf. 1. Gösterişli, kurumlu. 2.
is. den. Başı yüksek, yapısı dar gemi.
kabadayı is. (kaba'dayı) 1. İyi dövüşen, korkusuz, kendine özgü namus kurallarının dışına çıkmayan kimse:
"Ramazan, sertliği, zulmü ile ün salmış bir kabadayı idi." -H. E. Adıvar. 2.
sf. mec. Yürekli:
Doğrusu kabadayı çocuktur. 3.
hlk. Bir şeyin en iyisi, başta geleni:
Bunun en kabadayısı yüz bin lira. kibar sf. 1. Davranış, düşünce, duygu bakımından ince, nazik olan (kimse):
"İşte senin bu kibar, bu efendi hâllerine bayılıyorum." -Y. Z. Ortaç. 2. Seçkin, değerli:
"Fazla bolluk da görmemiş bir ailenin kibar eşyaları sessiz bir şekilde âdeta hitap ediyordu." -S. F. Abasıyanık. 3. Zengin, soylu, köklü (kimse, aile):
"Telefona giderek kibar ve varlıklı insanlara has bir şive ile köşkten otomobili istetti." -H. Taner. 4.
is. esk. Büyükler, ulular.
yiğit is. 1. Delikanlı, genç erkek:
"Yiğide ölüm geçine / Al beni zülfün ucuna / Sallanayım tel yerine." -Karacaoğlan. 2.
sf. Güçlü ve yürekli, kahraman, alp. 3.
sf. mec. Gözü pek, düşüncelerini açıkça söylemekten çekinmeyen (kimse):
O yiğit adamdır, gerçeği söylemekten çekinmez. yürekli sf. Tehlikeyi korkusuzca karşılayan, hiçbir şeyden korkusu olmayan, gözü pek, babayiğit, koçak, cesaretli, cesur, cüretli, cüretkâr:
"Fakat onlar da aralarında hiçbir delikanlıyı ona eş olabilecek kadar yürekli bulmuyorlardı." -H. E. Adıvar.
zarif sf. 1. Çekicilik, biçim, görünüş, durum, konuşma ve davranışlarıyla hoşa giden, beğenilen, zarafetli:
"Camilerimizdeki o zarif çizgilerin şiirini bir daha duyacak." -O. S. Orhon. 2. Beğenilir ve nükteli (dil, konuşma vb.):
Zarif bir söz. 3. İnce, albenili, zarafetli.