hayta is. (ha'yta) 1.
tar. Osmanlıların ilk dönemlerinde eyalet askerlerinin uç boylarında görevli sınıflarından biri. 2.
sf. mec. Başıboş, bir baltaya sap olamamış, apaş, serseri:
"Ötedeki masada birtakım hayta gençler cıvık cıvık gülüşüyor." -Y. K. Karaosmanoğlu.
kabadayı is. (kaba'dayı) 1. İyi dövüşen, korkusuz, kendine özgü namus kurallarının dışına çıkmayan kimse:
"Ramazan, sertliği, zulmü ile ün salmış bir kabadayı idi." -H. E. Adıvar. 2.
sf. mec. Yürekli:
Doğrusu kabadayı çocuktur. 3.
hlk. Bir şeyin en iyisi, başta geleni:
Bunun en kabadayısı yüz bin lira. külhanbeyi is. Kendilerine özgü giyiniş ve konuşma biçimleri olan, argo kullanan, başıboş, haylaz delikanlı, kabadayı, serseri, hayta, külhani:
"Kahveci, kadınların yanına gittiği zaman bir kasaba külhanbeyinin olabileceği kadar kibar tavırlar, mahcup edalar alıyordu." -S. F. Abasıyanık.
serseri sf. 1. Belli bir işi ve yeri olmayan, başıboş (kimse), hayta:
"Hayran Baba'yı bir serseri ile birlikte temizlemişlerdi." -F. R. Atay. 2. Tutarsız, beğenilmeyen davranışları olan (kimse):
"Ah, seni serseri, rezil, alçak seni! Demek bana başkaldırıyorsun!" -N. Hikmet. 3.
mec. Belli bir hedefi olmayan, belli bir hedefe atılmamış olan, rastlantıyla gelen (kurşun, mayın vb.):
"Köpüklü denizin üstünde serseri martılar uçuşuyor, yanımızdan yelkenli bir mavna geçiyordu." -Ö. Seyfettin.