makyaj anlamı İng. make-up Alm. Schminke, Maske, "Make-Up" Fr. maquillage
Sinem./TV. Resmegiderliği sağlamak, belli bir tipi yaratmak ya da yalnızca bazı düzeltmeler yapmak üzere oyuncunun yüzünde ve başka örgenlerinde yapılan boyama ve değiştirmeler.

makyaj anlamı İng. make-up Alm. Schminke Fr. maquillage
Oyuncuların rollerine uygun bir anlamda yüzlerini boyamaları, (bakınız» yüz boyama.)

makyaj anlamı
is. 1. Yüzü güzelleştirmek için boyama, yüz boyama, yüz bakımı. 2. sin. ve TV İyi görüntü sağlamak, belli bir tipi yaratmak veya yalnızca bazı düzeltmeler yapmak için oyuncunun yüzünde ve başka organlarında yapılan boyama ve değişmeler.

makyaj anlamı
isim
1) toilet
2) make-up

makyaj anlamı Fr.maquillage
1. Yüzü güzelleştirmek için boyama, yüz boyama, yüz bakımı, düzgün: § "Başımı, tuvaletimi ve makyajımı bile ezbere yapacağım..." -Peyami Safa, Bir Tereddüdün Romanı, 200. § "…en kuvvetli makyaj olarak dudaklarına ruj sürdü." -Reşat Nuri Güntekin, Eski Hastalık, 111. § "Deniz, ortadan ayırıp ensesine sıkıca topuz yaptığı saçları, çok ustaca boyandığı için hiç makyajsızmış izlenimini veren yüzüyle çok hoştu." -Adalet Ağaoğlu, Üç Beş Kişi, 13. § "O gün makyajı çok yerinde idi." -Ahmet Hamdi Tanpınar, Saatleri ayarlama Enstitüsü, 166. § "Pudrasız, boyasız, makyajsız surata gelince, tıpkı Maria Magdalena!" -Necip Fazıl Kısakürek, Ahşap Konak, 205. § "… makyaj malzemelerini kadının önüne yığmaya başladı." -Elif şafak, Mahrem, 132. § "Perihan çocuğun başındaydı, üzerinde lacivert bir elbise vardı, makyaj yapmıştı." -Orhan Pamuk, Cevdet Bey ve Oğulları, 268. § "Tuvaletin camlı gözünden; rujların, parfümlerin, creme-puffların ve makyaj kalemlerinin gelişigüzel sergisinden, yağlı siyah bir kaş kalemini alıp, aynanın, yani New York'un üzerine bir başçavuş yazıyla çiziktiriyor: "önemli bir iş için çıkıyorum." -Attila İlhan, Kurtlar Sofrası, 431. 2. Sinemadaiyi görüntü sağlamak, belli bir tipi yaratmak veya yalnızca bazı düzeltmeler yapmak için oyuncunun yüzünde ve başka organlarında yapılan boyama ve değişmeler.