düzme is. 1. Düzmek işi. 2.
sf. Uydurma:
Düzme senet. Düzme belge. düzmece sf. Gerçek olmayan, düzme, sahte.
sahte sf. 1. Bir şeyin aslına benzetilerek yapılan, düzme, düzmece:
"Köylü kadınlar boyunlarında sıra sıra sahte altınlar... taşırlardı." -Y. K. Beyatlı. 2. Uydurma. 3.
mec. Yapmacık:
"Öteki çocuklar sahte bir sessizlikle sahte bir hamaratlık gösterisi içinde birer disiplin modeli olmuşlardı." -Ç. Altan.
uydurma is. 1. Uydurmak işi. 2. Gerçek olmayan, gerçekmiş gibi gösterilen haber, asparagas. 3.
sf. Gerçek dışı, uydurulmuş olan, yalan, sahte, asılsız, düzme:
"Atatürk'ün Osmanlıcayı Türkçeleştirmek hususundaki güzel arzusunu bugünkü ‘uydurma dilcilik' gayretine alet etmişiz." -B. Felek. 4.
sf. Yeni bir biçim verilmiş:
"Ben babamın eskilerinden uydurma şeylerle giyiniyordum." -H. Z. Uşaklıgil.
yapma is. 1. Yapmak işi:
"Ham ağaçları evcile çeviririm, aşı yapmayı bilirim, budamayı bilirim." -N. Araz. 2.
sf. Doğadaki şeylere benzetilerek insan eliyle yapılmış, yapay, suni, sahici karşıtı:
"Köşede bir piyano, piyanonun üstünde yapma çiçekler." -N. Hikmet. 3.
sf. Yapmacık:
"Fakat fazla içliliği erkekliğe yakıştıramadığından kendini her zaman yapma bir sertliğin arkasına gizlerdi." -H. Taner.