hesap etmek1) bir işin kazancıyla giderini karşılaştırarak bir sonuca varmak; 2) düşünmek, tasarlamak.
hesaplamak (-i) 1. Hesap işlemini yapmak, hesap etmek:
"Emine göğsünün altından çıkardığı rutubetli bir meşin çantanın orta gözünü açtı, hesapladı, kırk para çıkışmıyordu." -R. H. Karay. 2.
mec. Bir şeyi, bir durumu ayrıntılı bir biçimde düşünmek, hesap etmek:
"Hasan, Zeyno ile ilgili her şeyi kafasında hesaplamış olduğu kanaatindeydi." -H. E. Adıvar.
karşılaştırmak (-i, -le) 1. Karşılaştırma işini yaptırmak. 2. Kişi ve nesnelerin benzer veya ayrı yanlarını incelemek için kıyaslamak, mukayese etmek:
"İlk önce ikisinin el yazısını elde edeceğiz, sonra bu mektupla karşılaştıracağız." -A. Gündüz. 3. Dikişte giysinin bir yanına yapılan işlemi, eşitlik sağlamak amacıyla öbür yanında uygulamak.
kıyaslamak (-i, -le) Karşılaştırmak, oranlamak, örneksemek, mukayese etmek.
ölçmek (-i) 1. En, boy, hacim, süre gibi nicelikleri kendi cinslerinden seçilmiş bir birimle karşılaştırıp kaç birim geldiklerini belirtmek:
"Dükkânda arşınla kumaş ölçmekle ömür çürütemeyeceğimi söyledim." -N. Cumalı. 2.
mec. Aşırı olmamasına dikkat etmek, kontrol etmek:
"Behiç cesaretini ölçtüğü zaman kendisini oldukça kuvvetli buldu." -P. Safa.
tahmin etmek1) yaklaşık olarak değerlendirmek, oranlamak; 2) kestirmek:
"Herhangi bir milletten bir elçilik memuru görsem derhâl mesleğini tahmin ederim." -H. E. Adıvar.