Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

oturmak ne demek?

 - 4 sözlük, 6 sonuç.

Güncel Türkçe Sözlük

oturmak anlamı
(-e) 1. Vücudun belden yukarısı dik duracak biçimde ağırlığı kaba etlere vererek bir yere yerleşmek: "Bir sandalyenin üzerinde oturmuş, önüne bakıyordu." -S. F. Abasıyanık. 2. (nsz) Bu biçimde yerleştiği yerde kalmak: "Bakın, hikâye zordur, acımasız ve hoşgörüsüzdür. Oturursunuz ve başından kalkamazsınız." -T. Dursun K. 3. (-i) Uygun gelmek, ölçüleri Tam olmak: "Ütüsüz ve beli oturmamış pantolonunu çekti." -T. Buğra. 4. (-de) Bir yerde sürekli olarak kalmak, ikamet etmek: "Aynı semtte oturdukları için komşu da sayılırlar." -B. Felek. 5. (nsz) Hiçbir iş yapmadan boş vakit geçirmek, boş durmak: Böyle oturacağınıza çalışsanız olmaz mı? 6. (nsz) Toprak veya yapı çökmek, aşağı inmek: Temelin bu tarafı on santim oturmuş. 7. (-le) Biriyle beraber yaşamak: "O günden beri, enişte beyle oturuyorum." -S. M. Alus. 8. Bir işi yapmakta olmak, bir işe başlamak üzere olmak: "Bu saat, kendimi bildim bileli sofraya oturma saatimizdir." -Y. Z. Ortaç. 9. Yer almak, geçmek: Valilik makamına oturdu. 10. (nsz) Benimsenmek, yerleşmek, kökleşmek: Gelenekler gün geçtikçe iyice oturdu. 11. Belli bir yörüngede dönmeye başlamak: Uydu yörüngeye oturdu. 12. Sıvı tortuları dibe çökmek, dipte toplanmak. 13. (nsz) Herhangi bir durumda belli bir süre kalmak: "Arif gibi bir adamla çene yarışına girmek istememekle beraber susup oturamazdı." -M. Ş. Esendal. 14. hlk. Mal olmak: Bu bize pahalıya oturdu.

Tarama Sözlüğü

oturmak anlamı
Sakinleşmek, sükûnet bulmak.

Türkçe - İngilizce

oturmak anlamı
fiil
1) sit
2) sit down
3) sit on
4) be seated
5) live
6) room
7) fit
8) reside
9) hang out
10) settle
11) occupy
12) take a seat
13) locate
14) fall
15) sit oneself
16) seat oneself
17) gear
18) inhabit
19) indwell
20) lodge
21) perch
22) dwell in
23) set
24) stable
25) tenant
26) park oneself

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

oturmak anlamı
Oturmak (bakınız» uturmak)
oturmak anlamı
< ET olturmak: oturmak. || otdurmak || otırmak || otirmak
oturmak anlamı
1. bakınız» otumak. 2. Hükümran olmak, hükümdar olmak// rahat oturmak: meşakkatten uzak olmak.

oturmak eş anlamlısı

geçmek
(-e) 1. Bir yerden başka bir yere gitmek: "Elindeki kitabı bırakıp bulundukları odaya geçtim." -T. Buğra. 2. (-den) Bir yandan girip diğer yandan çıkmak: İplik iğne deliğinden zor geçti. 3. (-den) Yol, araç veya akarsu bir yerin yakınından veya içinden gitmek: Eve giderken sizin sokaktan geçeriz. 4. (-den) Bir duruma uğramak, konu olmak: Dayaktan geçmek. Muayeneden geçmek. 5. (-den) Bırakmak, vazgeçmek: "Bana yârdan geç derler / Seven yârdan geçilir mi?" -Halk türküsü. 6. (-de) Yaşamak. 7. (-den) Bir şeyi bundan böyle yapma durumunda olmamak: "Hakkın var... Ne çare ki bizden geçti, diye söyleniyor." -R. N. Güntekin. 8. (-de) Olmak, vuku bulmak, cereyan etmek: "Bu odanın içinde geçen aşk anları artık çok uzaklardaydı." -A. İlhan. 9. (-i, -e; -den) Hastalık bulaşmak, sirayet etmek: Hastalık bana ondan geçti. 10. (-den, -e) Herhangi bir durum, soya çekim yoluyla birinde görünmek: Bu titizlik ona babasından geçmiş. 11. (-den, -e) Bulunduğu yeri veya konumu değiştirmek. 12. Bir yeri aşmak, öbür yana ulaşmak: "İstanbul'a geçecek değil, parmağımı kımıldatacak takatim yok." -S. M. Alus. 13. Yerini bırakıp başka yer almak. 14. (-den) Bir konu üzerinde veya bir yerde çalışmış olmak: "Şimdiki tuluat artistlerinin çoğu oradan geçtiler." -S. F. Abasıyanık. 15. Etki yapmak, işlemek: Soğuk, ciğerime geçti. Başına güneş geçmiş. 16. Görev almak: İktidara geçmek. 17. Kalmak, devrolmak: "Paralar suyunu çekti. Fabrika da olduğu gibi Nihat'a geçti." -N. F. Kısakürek. 18. (-i) Geride bırakmak, aşmak: Bizim yelkenli vapuru geçecek. Ordu sınırı geçti. Çocuğun boyu babasını geçti. 19. (nsz) Tükenmek, bitmek, sona ermek: "Yavaş yavaş bu hırs geçer." -F. R. Atay. 20. (-i) Üstünlük sağlamak. 21. (-i) Söylemeden veya bitirmeden atlamak: O meseleyi geçelim. O bahsi geç! 22. (-i) Zamanı aşmak, geride bırakmak: "Şehzadebaşı'na geldikleri zaman saat onu geçiyordu." -P. Safa. 23. (-le) Harcamak: "Bütün günüm seni takip etmekle geçti." -Y. K. Karaosmanoğlu. 24. (-i) Bir müzik parçasını meşk ederek öğrenmek, çalmak veya söylemek. 25. (-i, -den) Birinden meşk etmek: Bu şarkıyı kimden geçtiniz. 26. Haberi bir iletişim aracı ile bildirmek: Ankara haberlerini gazetesine geçiyormuş. 27. (nsz) Sönmek: "Ocak sönmüş, koru bile geçmişti." -N. Nâzım. 28. Yazılmak, girmek: Tarihe geçmek. Kitaba geçmek. 29. (nsz) Sürümü olmak, satılmak. 30. (-i, -e) Konuşmada sözü geçmek veya basında yer almak: "Kısa süren bir hastalıktan sonra göçüp gideceğini hissetmiş hatta ölümünün gazetelere bile geçmemesini istemişti..." -H. E. Adıvar. 31. (nsz) Kullanımda olmak, tedavülde olmak: Bu para artık geçmiyor. 32. (nsz) Kabul edilemez olmak: Senin paran burada geçmez. 33. (nsz) Okulda, sınavda başarı göstermek: Çocuk bu yıl geçti. 34. Bir yere gidip oturmak. 35. (nsz) Çok bekletilmekten çürümeye yüz tutmak: Bu karpuz geçmiş. 36. (nsz) Sıyrılmak, kurtulmak, işin içinden çıkmak: Görmedim dedi, geçti. 37. (yar) argo Bazı kelimelerle birleşik fiil yapar: lska geçmek. Diskur geçmek. 38. (-i, -e) hlk. Çekiştirmek, yermek: "Beni sana geçmişler / Vallahi ben demedim." -Halk türküsü.
ikamet etmek
bir yerde oturmak, eğleşmek: "Bizim kahraman da şimdi, burada ikamet ediyor." -Y. K. Karaosmanoğlu.
kökleşmek
(nsz) Güçlü bir biçimde yerleşmek, yer etmek, kök salmak: "Nice yıl, cetlerimiz kökleşerek bir yerde, manevi varlığının resmini çizmiş havaya." -Y. K. Beyatlı.
yerleşmek
(-e) 1. Yerine iyice oturmak, yerinde sabit olmak: Bu taş buraya adamakıllı yerleşmiş. 2. Yer bulup oturmak: "Arabaya, birbirine sıkışarak yerleştiler." -S. F. Abasıyanık. 3. Çalışmak üzere bir iş yerine başlamak: Oğlu bankaya yerleşmiş. 4. Bir yerde oturmaya, yaşamaya başlamak: "Rıza böylece ahırın üst katındaki dairesine yerleşti." -H. Taner. 5. (nsz) Eşyayı yerli yerine koymak: Taşındık, ama daha yerleşemedik. 6. Rahat bir biçimde oturmak: Koltuğa iyice yerleşti. 7. (nsz) mec. Yaygın duruma gelmek, tutunmak: "Demokrasinin ne suretle yerleşip kalabileceği hakkında garip fikirleri vardır." -H. E. Adıvar. 8. (nsz, -e) mec. Alışılmak, kullanılır olmak: Birtakım yeni kelimeler zamanla yerleşiyor. 9. Sınav sonucuna göre herhangi bir eğitim kurumunda okumaya hak kazanmak, okumaya başlamak.

"oturmak" için örnek kullanımlar

Kamera önünden sonra yönetmenlik koltuğuna oturmak nasıl bir duygu?
How does it feel to sit in front of the camera after the director's chair?
Kaynak: magazin.bugun.com.tr
Adıyaman'da sportif anlamda her şey yavaş yavaş yerine oturmak üzere.
To sit instead in Adiyaman sporting sense, everything slowly.
Kaynak: haberler.com
2+1'ler hem yatırım hem de oturmak için alınıyor.
Both investment and getting to sit in two +1' s.
Kaynak: ekonomi.milliyet.com.tr
Bir kısım masalarda oturmak da bunun içinde olacak.
Some of the tables will have to sit in it.
Kaynak: gercekgundem.com
Bina, içinde oturmak veya herhangi bir amaçla kullanılmak üzere yapılan kapalı ve içi gerekli şekilde bölmeli yapı. Binalar kullandıkları
Kaynak: Bina
Anlamı "yanıbaşına oturmak"tır. Bu metinler geçmişte Hindu rişi lerinin ("peygamberlerin") öğrencilerine öğrettiği gizli bilgilerdi,
Kaynak: Upanişad
Sandalye, oturmak için kullanılan bir eşyadır. Genellikle bir kişinin oturabileceği ebatta olup, çeşitli şekillerde ve malzemelerle imal
Kaynak: Sandalye
Yaşamak, canlılığını, hayatını varlığını sürdürmek; sağ olmak; oturmak, eğleşmek; geçinmek; görüp geçirmek, başından geçmek gibi anlamlara
Kaynak: Yaşamak
akraba çocuklarıyla ve wunekoş çocuklarıyla evlenmek) Geçmişini kötülemek Büyüklerin yolunu kesmek, onlarla oturmak Büyüklerin, yaşlıların
Kaynak: Xabze
Zazen, Çince zuo (坐, oturmak) ve chan (禪, zen ya da meditasyon) kelimelerinden türetilmiştir. "yalnızca oturmak" olduğunu söyler, ancak
Kaynak: Zazen
Nitekim o, henüz güçlü hale gelmeden, bir toplantı sırasında protokolda olması gereken yerin üzerinde bir mevkiye oturmak suretiyle, bu
Kaynak: Selçuk Bey
Balkonlar oturmak, yemek yemek, çamaşır asmak gibi işler için kullanılır. Şehirlerdeki bazı balkonlar, camlı doğramalarla kapatılarak
Kaynak: Balkon
anlaşıldıktan sonra Abbasi halifesi Mütevekkil tarafından Bağdat 'a çağrıldı ve gözaltında tutulmak üzere Samarra 'da oturmak zorunda bırakıldı.
Kaynak: Ali Naki
geçirmek istedi. 841 yılında kardeşler arasında çıkan Fontenoy savaşını kaybeden I. Lothar kardeşleriyle anlaşma masasına oturmak zorunda kaldı.
Kaynak: Verdun Antlaşması
Polonya Halk Cumhuriyeti hükümetleri Solidarność'u baskı altına almaya çalışsa da başarılı olamayacak ve sonunda görüşme masasına oturmak
Kaynak: Solidarność
b) Türkiye'de yerleşim yeri sahibi olmak ve devamlı oturmak, c) En az ortaöğretim veya dengi bir eğitim kurumundan mezun olmak,
Kaynak: Sorumlu müdür
Okulun ayırd edici özelliklerinden biri olan shikantaza uygulaması ("yalnızca oturmak" veya "sessiz aydınlatma" olarak çevrilir), zazen 'e
Kaynak: Sōtō
Mesleği 'camın önünde oturmak' olan Recep İvedik, dağınık siyah saçları, dört aydan fazla giymediği turuncu gömleği, ağzındaki sigara
Kaynak: Recep İvedik (karakter)
Bu mobilya oturmak için kullanılabileceği gibi, bazı durumlarda koltuğun önünde ayağı uzatmak için ayak iskemlesi olarak da kullanılabilir
Kaynak: Ayak iskemlesi
İlk olarak Dogen 'in ustası Rujing tarafından kullanılmış olan terim, "yalnızca oturmak" olarak çevrilebilir. Kimi araştırmacılar terimin
Kaynak: Shikantaza
oturmak.. | diuk .. | calik .. | kalkmak.. | tangtung .. | adeg .. | yürümek.. | leumpang .. | papah .. | Kategori:Diller. ckb:زمانی سووندا
Kaynak: Sundaca
Her selamdan sonra biraz oturmak sünnettir. Bu esnada salevat-ı şerife, salat-ı ümmiye, ayet veya dualar okunur. Eleştiriler: Teravih
Kaynak: Teravih
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.