kısım is. 1. Parçalara ayrılmış bir şeyin her bölümü, bölük, kesim:
"Şimdi hayatının rol oynamaya lüzum görmediği kısımlarına yani onun ev hayatına geliyorum." -R. N. Güntekin. 2. Bir cinsten veya meslekten olanların tümü:
"Kadın kısmı tutunacak yer ister, güvenecek yer ister." -Z. Selimoğlu. 3. Kol:
Bankanın kambiyo kısmında çalışıyorum. parça is. 1. Bir bütünden ayrılan, ayrı sayılan veya artakalan şey:
Yolun bu parçası bozuk. 2. Bir bütünden kopma, kırılma, yırtılma vb. yoluyla ayrılmış bölüm, lime:
"Alınacakları bir gece önceden küçük bir karton parçasına yazmıştır." -H. Taner. 3. Birkaçı bir araya geldiğinde bir bütünü oluşturan şeylerin her biri, modül:
On parçadan yapılmış bir oda takımı. 4. Tane:
Üç parça elbiselik kumaş. 5. Pasaj:
"Hayatımın en acı ve tatlı saatleri bunun başında geçti, eserimin en güzel parçalarını onun kenarında yazdım." -R. N. Güntekin. 6. Müzik eseri. 7. Nesne:
"Bu defaki gidişimizde, eşyamızın arasında taç gibi değerli bir parça da vardı." -A. Kutlu. 8.
mec. Küçümseme ve değersiz sayma bildiren bir söz:
"Bir çoban parçasısın, olmasa bile koyun / Daima eğeceksin başkalarına boyun." -K. Kamu. 9.
argo Güzel, alımlı kız veya kadın.