kıyı is. 1. Kara ile suyun birleştiği yer:
"Kandilli akıntısını geçiyoruz. İşte Küçüksu kasrı, kıyıda bembeyaz gülüyor." -Y. Z. Ortaç. 2. Kenar, periferi. 3.
den. Sahil:
"Karşıki kıyıda yün denkleri çıkaran gemiye haykırdık, işaretler ettik." -R. H. Karay. 4.
mec. Issız, tenha yer.
yaka is. 1. Giysilerin boyna gelen, boynu çeviren bölümü:
"Paltosunun yakasını kaldırıp tenha caddeyi tutturdu." -Y. K. Karaosmanoğlu. 2. Giysilerin boyna gelen bölümüne eklenen ve türlü biçimlerde olan parçası. 3. Kıyı, kenar, taraf:
"Sokağın karşı yakasına geçtiler." -M. Ş. Esendal. 4. Eğik yerey. 5. Yapıların saçaklarında, suyun içeriye sızmasını önlemek için kiremidin altıyla oluk arasına konulan metal levha. 6. Semt:
"Hele bir işimizi bitirip karşı yakaya geçelim de onu sonra düşünürüz." -A. Gündüz. 7.
den. Sahil. 8.
den. Yelkenlerin kenar ve köşeleri.