göndermek (-i, -e) 1. Bir yere doğru yola çıkarmak, yollamak, ulaşmasını, gitmesini sağlamak, irsal etmek:
"Hepimizi esir edip Malta'ya gönderecekleri ağızlarda dolaşıyordu." -H. E. Adıvar. 2. Yetki vererek gitmesini sağlamak. 3. Bir kaynaktan çıkıp gelmek, ulaşmak:
Güneş dünyaya ısı ve ışık gönderir. 4. Yolcu etmek. 5. Araştırma, yazışma vb.nde kaynak kişiye veya esere işaret etmek, atıf yapmak.
götürmek (-i) 1. Taşımak, ulaştırmak veya koymak:
"Yemeği götürmek için o an en uygun kişiydim." -A. Kutlu. 2.
(-i, -e) Bir kimseyi bir yere kadar yanında yürütmek. 3. Yerinden ayırıp uzağa atmak veya yok etmek:
Bir mermi bacağını götürdü. Duvarı su götürdü. 4.
(nsz) Öldürmek:
Hastalık çok insan götürdü. 5.
(-e) Dayanmak, katlanmak, tahammül etmek. 6.
(-i, -e) Birinin yanında yürüyüp ona bir yere kadar arkadaşlık etmek:
Beni evime kadar götürdü. 7.
(-e) Bir sonuca vardırmak:
"Bitirmeden şunu da söyleyeyim, ahlaka, gerçek ahlaka götüren başlıca yollardan biri de aşktır." -N. Ataç. 8. Kaybolmasına, yok olmasına yol açmak:
Eksiler artıları götürdü. 9.
argo Tümüyle sahip olmak. 10.
argo Çalmak.
itmek (-i) 1. Bir şeyi güç uygulayarak ileri götürmek:
"Erzak yüklü arabayı arkadan iten iki uşak, sırtı tırmandılar." -H. E. Adıvar. 2. Kapı, pencere vb.ni güç uygulayarak açmak veya kapamak:
"Yavaşça kapıyı itti, elinde yoğurt bakracıyla girdi." -H. E. Adıvar. 3. Bulunduğu yerden aşağı düşürmek:
Suya itmek. Havuza itmek. 4. Sürüklemek, sevk etmek:
"Bu oğlanı amcama itmek doğru değil, bir ara gönlünü almalı." -A. Ümit. 5.
fiz. Bir cisim, belli bir yakınlıktaki başka bir cismi kendisinden uzaklaşmaya zorlamak, çekmek karşıtı:
Aynı cins elektrikli iki cisim birbirini iter. sürüklemek (-i) 1. Bir şeyi yerden kaldırmadan iterek veya çekerek götürmek:
"Prenses koluma girdi, sürüklercesine büfeye götürdü." -A. Gündüz. 2. Akarsu alıp götürmek:
"Sakarya nehri kırılmış söğüt dallarını, saman çöplerini sürüklüyordu." -A. İlhan. 3.
mec. İstekli olmayan birini bir yere götürmek, getirmek:
"Seni bırakmam vallahi diyor ve bazen gittiği yerlere bile onu sürükleyip götürmek istiyordu." -Y. K. Karaosmanoğlu. 4.
(-i, -e) mec. Bir kimseyi, bir işi yapmaya zorlamak:
"Hepimizi bu dipsiz denizin enginlerinde mahvolmaya sürükledin, dediler." -A. Kabaklı. 5.
(-i, -e) mec. Kötü bir duruma, sona doğru götürmek:
"Kız kardeşini kötü yola sürükledi diye babası reddetmişti." -S. F. Abasıyanık. 6.
(-i, -e) mec. İlgi uyandırarak bırakamayacak duruma getirmek, çok ilgilendirmek:
"... benim çağdaşlarımdan kim bilir kaç bin genci bahtiyar rüyalara sürüklemiştir." -Y. Z. Ortaç.