girmek (-e) 1. Dışarıdan içeriye geçmek:
"Birlikte kiliseden içeri giriyoruz, ben topallıyorum." -A. Ağaoğlu. 2. Sığmak:
Elim bu eldivene girmiyor. 3. Katılmak, iltihak etmek:
"Bugün edebiyat imtihanına girdim." -Y. Z. Ortaç. 4. Almak, fethetmek:
"Ordularımız İstanbul'a girdiler." -M. Ş. Esendal. 5. İncelemek, ayrıntılara inmek. 6. Girişmek, başlamak:
"Kaçırdım gene ipin ucunu, bir türlü konuya giremiyorum." -N. Ataç. 7. Bulaşmak:
Koyunlara kelebek hastalığı girdi. 8.
(nsz) Zaman anlamlı kavramlar için gelmek:
İlkbahar girdi. 9.
(nsz) Ağrı, sancı başlamak, saplanmak. 10. Yeni bir duruma geçmek, dönüşmek:
"Göğün morlaşan kenarı eriyor, menekşe rengine giriyordu." -Ö. Seyfettin. 11. İyice anlamak, iyice bilmek. 12. Kavgaya tutuşmak. 13. Başlamak. 14. Erişmek, ulaşmak:
Yirmisine girdi. 15. Bir şeyin yapımında, birleşiminde yer almak. 16. Yazılmak, başlamak:
Okula girdi. 17. Yemek yemek.
yaklaşmak (-e) 1. Arada az bir aralık kalacak biçimde ilerlemek, aradaki uzaklığı azaltmak veya büsbütün ortadan kaldırmak için ileri gitmek:
"Saat sekiz buçuğa yaklaşıyordu." -S. F. Abasıyanık. 2. Benzemek, andırmak, uygun olmak. 3. Bir konuyu, bir sorunu ele alarak değerlendirmek:
"Gösteriye dayalı dallarla edebiyat arasındaki ayrıma ün kavramıyla yaklaşabiliriz." -T. Uyar. 4. Yakınlaşmak:
"Aydın vapuru geçmiş, Kınalı önlerine yaklaşıyor." -S. M. Alus.