biyolojik sf. (l ince okunur) Biyoloji ile ilgili, dirim bilimsel.
bozulmak (nsz) 1. Bozma işine konu olmak:
"Pazarlık bozulur, nişan bozulur, makine bozulur, mal bozulur." -B. Felek. 2. Yiyecek kokmak, yenilemeyecek duruma gelmek, ekşimek:
Et bozulmuş. 3. Dağılmak, bozguna uğramak:
"Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez'den geçiyordu." -Ö. Seyfettin. 4. Taşıt arızalanmak. 5.
mec. İyi ve değerli niteliğini yitirmek. 6.
mec. Bir şeye kızmak, içerlemek:
"Karısının bu ikinci ihtarı ile biraz bozulan adam salıncaktan atladı." -O. C. Kaygılı. 7.
mec. Sağlığını yitirip zayıflamak.
tefessüh etmek1) çürümek, kokuşmak; 2)
mec. kişi, toplum vb. özelliğini, niteliğini yitirerek bozulmak, kokuşmak.
toplumsal is. top. b. Toplumla ilgili, topluma ilişkin, içtimai, maşeri, sosyal:
"Nihayet toplumsal çöküşün birey üzerinde yarattığı düşünsel, duyumsal karmaşaya geçilir." -S. İleri.
yozlaşmak (nsz) 1. Özündeki iyi nitelikleri birtakım dış etkenlerle zamanla yitirmek, soysuzlaşmak, özünden uzaklaşmak, bozulmak, dejenere olmak, tereddi etmek:
"Kendisine büyük hizmeti dokunmuş insanları unutmak bir toplumun yozlaştığını belgeler." -H. Taner. 2. Dönüşen:
"Giderek soğuk bir su serpintisine yozlaşan yağmur, ortalığa garip bir kış serinliği getirmişti." -A. İlhan. 3. Bir şey, manevi anlamda değer yargılarını, özelliklerini ve niteliklerini yitirmek, bozulmak, dejenere olmak, özünden uzaklaşmak:
"Toplumun yozlaştığı anlarda bazı kesimler bu yozlaşmanın da tadını çıkarırlar." -H. Taner.