anında zf. (a:nında) 1. Çabucak:
"Ne zaman irkilse ani bir kas seğirmesi gibi neredeyse istem dışı bir itkiyle anında basardı tövbeyi." -E. Şafak. 2.
sf. Aynı anda, o anda, simultane.
bütün sf. 1. Eksiksiz, tam:
"Size bütün bir kış için kuru ot temin edecek." -N. Hikmet. 2. Çok sayıdaki varlık ve nesnelerin hepsi:
"Bütün civar köylerde onu sevmeyen yoktu." -Y. K. Karaosmanoğlu. 3. Bozuk olmayan (para):
Bütün para. 4. Parçalanmamış. 5.
is. Birlik, tamlık:
"Şiirde bir bütünün lüzumuna inananlar bile mısralar arasında birtakım aralıklar kabul eder." -O. V. Kanık.
eksiksiz sf. 1. Eksiği olmayan, tam, tamam:
Eksiksiz bir çalışma. 2.
mec. İyi, namuslu, temiz. 3.
zf. Tam olarak:
"Verdiği emirler, on, on beş dakika içinde bütün Ege bölgesinde duyuluyor, eksiksiz uygulanıyordu." -N. Cumalı.
gerçek is. 1. Yalan olmayan, doğru olan şey, hakikat. 2. Gerçeklik:
"Her hâlde o gün imparatorluğun ölümü apaçık bir gerçekti." -H. E. Adıvar. 3. Doğruluk:
"Bu laflarda gerçek payı ne kadar çoksa duygu payı da ondan az değildir." -B. Felek. 4.
sf. Bir durum, bir nesne veya bir nitelik olarak var olan, varlığı inkâr edilemeyen, olgu durumunda olan, hakiki, reel:
Kâğıt paranın saymaca değeri varsa da gerçek değeri yoktur. 5.
sf. Aslına uygun nitelikler taşıyan, sahici:
Gerçek elmas. Gerçek hikâye. 6.
sf. Temel, başlıca, asıl:
"Bir kişinin ahlaklı olması için, o benim dediğim gerçek ahlaka erişebilmesi için bir iç âlemi olmalıdır." -N. Ataç. 7.
sf. Doğadaki gibi olan, doğayı olduğu gibi yansıtan:
Bu peyzajdaki çiçekler son derece gerçek. 8.
sf. Yapay olmayan. 9.
sf. fel. Düşünülen, tasarımlanan, imgelenen şeylere karşıt olarak var olan.
kesintisiz sf. 1. Aralıksız:
"Kesintisiz kahkahalarla gülmekte, sevinçten oynamaktadır." -T. Oflazoğlu. 2. Hiçbir vergi kesilmeden verilen (para).
kusursuz sf. Kusuru olmayan, mükemmel:
"Kadının kendi şiir hem kusursuz bir şiir." -A. Gündüz.
tıpkı is. (tı'pkı) 1. Bir şeyin eşi, benzeri, aynı. 2.
zf. Tıpatıp, tamamıyla:
"Saffet Hanım tıpkı kendisini görmeden tahmin etmiş olduğum gibiydi." -A. Ş. Hisar.
tüm(I)
is. 1. Bir şeyin bütünü, tamamı, hepsi:
Parasının tümünü kaybetti. 2.
sf. Yarım olmayan, bütün, eksiksiz.
yetkin sf. Gerekli olgunluğa erişmiş, olgun, kâmil, mükemmel:
"Bizim ülkemizde böyledir: Yetkin çalışmalar görmezden gelinir." -S. İleri.