beslemek (-i) 1. Yiyecek ve içeceğini sağlamak:
"Okulun artıklarıyla otuz kişiden fazla insan besliyorduk." -H. E. Adıvar. 2. Yedirmek:
"Pembe ekmekler kızartacak, üstlerine tereyağı, reçel, havyar sürecek, onu eliyle besleyecekti." -H. E. Adıvar. 3. Semirtmek. 4. Eklemek, katmak, çoğaltmak:
"Ateş zayıfladıkça besliyor, ateşe gömdükleri mısırlar piştikçe misafirin eline tutuşturuyorlardı." -N. Cumalı. 5. Bir şeyi korumak veya sağlamca durmasını sağlamak için çevresini veya altını desteklemek, doldurmak, pekiştirmek:
"Bacaklarımızın altını iki sabun çuvalı ve atların yem torbalarıyla besleyerek sırtüstü yattık." -R. N. Güntekin. 6. Yetiştirmek:
"Herkes kanarya, kedi, köpek beslemez ya!" -H. Taner. 7.
mec. Bir duyguyu gönülde yaşatmak:
"Uzun müddetten beri şiddetle beslediği bir histi." -Y. K. Beyatlı. 8.
mec. Maddi yardım yapmak, desteklemek.
şişmanlatmak (-i) 1. Şişmanlamasını sağlamak, şişman duruma getirmek:
"Hasan Ağa dal gibi kızı şişmanlatmak için elinden geleni yapmıştı." -S. F. Abasıyanık. 2. Kalınlaştırmak:
"Borç senetleri, hesap pusulaları ceketlerimizin iç ceplerini şişmanlatır." -Ö. Seyfettin.