atamak (-i, -e) Birini bir göreve getirmek, tayin etmek.
belirlemek (-i) 1. Belirli duruma getirmek, belirli kılmak, tayin etmek:
"Ama gidemeyenlerden hangisinin başına ne geleceğini tamamen tesadüfler belirledi." -E. Şafak. 2.
man. Yeni bir kavramı, özünü oluşturan ögeleri açıklayarak tanımlamak, sınırlamak. 3. Bir kavramı, ayırıcı bir öge ekleyerek sınırlamak, kapsam bakımından daraltmak, genellemek karşıtı.
belli etmek1) açıklamak, iyice görünür ve anlaşılır bir duruma getirmek:
"Durumdan hoşlanmadığı belliydi ve bunu belli etmek istediği de belliydi." -T. Buğra. 2)
mec. sezdirmek, hissettirmek:
"Bu rahatsızlığını bana karşı düşmanlık biçiminde belli etti." -A. Kutlu.
göstermek (-i) 1. Birini veya bir şeyi işaretle belirtmek:
Vitrindeki oyuncağı parmağıyla gösterdi. 2.
(-i, -e) Görülmesini sağlamak, görmesine yol açmak:
Size kitaplarımı göstereyim. 3. Belirtmek, anlatmak:
Bu söz onun iyi niyetini gösteriyor. 4.
(-e) Bir şeyin etkisi altında tutulmak:
Güneşe göstermek. Aleve göstermek. 5.
(-e) Kanıtla inandırmak:
Bunun böyle olduğunu size göstereceğim. 6.
(nsz) Öğretmek, açıklamak:
Yol göstermek. 7.
(-e, nsz) Yapmasını söylemek, görevlendirmek:
Size ne iş gösterdiler? 8. Güzelliğini ortaya çıkarmak, temsil etmek:
"Bu seni ablandan daha şirin gösteriyor, emin ol!" -R. N. Güntekin. 9. Herhangi bir biçimde değerlendirmeye yol açmak:
Gerçekleri çarpıtarak gösteriyor. 10.
(nsz) Görünmek, benzemek. 11.
(yar) Etmek:
İtaat göstermek. Dayanışma göstermek. 12.
(-e) mec. Sert bir biçimde karşılık vermek:
"Anası da babasının küfürlerini tekrarlıyor, evde ona göstereceğini söylüyor, gözlerini açıyor, başını sallıyordu." -Ö. Seyfettin.
kararlaştırmak (-i) Bir konunun, bir işin herhangi bir yolda yapılmasıyla ilgili kesin düşünce belirlemek, tayin etmek:
"Yola çıkma gününü kararlaştırdılar." -H. E. Adıvar.