Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

uğratmak ne demek?

 - 3 sözlük, 3 sonuç.

Güncel Türkçe Sözlük

uğratmak anlamı
(-i, -e) 1. Uğrama işini yaptırmak, uğramasına sebep olmak: "Öteki tabancayla, o da mağdurun belinden aşağısını felce uğrattı." -B. Felek. 2. (-den) hlk. Savmak, çıkmak, dışarı atmak, kovmak.

Tarama Sözlüğü

uğratmak anlamı
Maruz kılmak, dûçar etmek.

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

uğratmak anlamı
Kovmak.

-Bursa
Kaynarca *Osmaneli -Bilecik
-Sakarya
Erkinis *Yusufeli -Artvin
*Bor -Niğde
Haliliye *Ceyhan, Yeniköy *Osmaniye -Adana
Kavaklı -Edirne
*Lüleburgaz -Kırklareli

uğratmak eş anlamlısı

çıkmak
(-den) 1. İçeriden dışarıya varmak, gitmek: "Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık." -F. R. Atay. 2. (nsz) Elde edilmek, sağlanmak, istihsal edilmek: "Bu mülakatımızdan esaslı bir netice çıkmadı." -Atatürk. 3. (nsz) Bir meslek veya bilim kurumunda okuyup yetişmek, mezun olmak: "Çiçeği burnunda subay çıkar çıkmaz, ben size bir emir eri bulurum." -H. Taner. 4. Bulunduğu yeri bırakıp başka yere geçmek, taşınmak, ayrılmak, ilgisini kesmek: "Yeni evimizden çıkıp eski evimize taşındık." -Y. Z. Ortaç. 5. Süresi dolduğunda ayrılmak: Daireden çıkmak. Hastaneden çıkmak. Cezaevinden çıkmak. 6. (nsz) Yapılmak, yürümek: Bu dairede işler kolay çıkmaz. 7. Yetişecek ölçüde olmak: Bu kumaştan bir palto çıkar mı? 8. Eksilmek: Dörtten iki çıkarsa iki kalır. 9. Meydana gelmek: "Uygunsuz dediğim vakalardan biri bir salon oyunu yüzünden çıkmıştır." -R. N. Güntekin. 10. (nsz) Sıyrılmak, ayrılmak: Bebeğin patiği çıktı. 11. (nsz) Herhangi bir durumda olduğu anlaşılmak: Borçlu çıkmak. Kârlı çıkmak. Alacaklı çıkmak. 12. Bir durumla ilgili niteliklerini yitirmek, bir durumdan başka bir duruma geçmek: "Çok sonra öğrenecek bunu. Çok sonra, çocukluktan çıkıp kocaman adam olduktan sonra." -T. Dursun K. 13. (-i) Bir şeyin yukarısına doğru yürümek: "Uzun, dik merdivenli bir yokuşu çıktık." -R. H. Karay. 14. (-de, nsz) Bir inceleme, bir araştırma sonucu bulmak: Sularda bakteri çıktı. 15. (-e) Yetkili birinin makamına iş için gitmek: Başkana çıkmak. 16. (-e) Talihine veya payına düşmek, isabet etmek, vurmak: Arkadaşa piyango çıkmış. Bize yine gezi çıktı. Bu işten size de bir şey çıkar. 17. (nsz) Bir konu yetkililerce karara bağlanmak. 18. (-e) Mal olmak: Bu ev dört milyara çıktı. 19. (-e) Oyunda herhangi bir rolü oynamak: "Arsız ve aptal mahalle çocuğu rolüne çıkmıştı." -B. R. Eyuboğlu. 20. (-e) Bir yere ulaşmak, varmak: "Karşı kaldırıma geçtiler, sağa sola saptılar, demir yoluna çıktılar." -M. Ş. Esendal. 21. (-e) Karaya ayak basmak: "1919 senesi Mayısının on dokuzuncu günü Samsun'a çıktım." -Atatürk. 22. (nsz) Yayılmak, duyulmak: "Başından beri gazetelerde enstitü hakkında havadisler çıkıyordu." -A. H. Tanpınar. 23. (nsz) Olmak, bulunmak, var olmak: "Bayramın son günü her iki kadının da işleri çıkmıştı." -O. C. Kaygılı. 24. (-e) Bir iddia ile ortalıkta görünmek: "Sen onun karşısına çapkın bir adam gibi çıktın." -P. Safa. 25. (-den, nsz) Yayılmak: Lağımdan pis kokular çıkıyor. 26. (-e) Karşı gelebilmek, boy ölçüşmek: Güreşte ona çıkacak kimse yok. 27. (-e) Bulaşmak: Kravatın boyası gömleğe çıktı. 28. (-i) Binaya kat eklemek: Evin ikinci katını çıkmadan havalar bozuldu. 29. (-e) Bir sebeple bulunulan yerden ayrılmak: "Bu kahveden sıkıldın, ötekine çıkarsın, anladın mı?" -M. Ş. Esendal. 30. (nsz) Niteliği sonradan anlaşılmak: "Eyvah, bu da ötekiler gibi soysuz çıktı. İstemem artık gözüm görmesin, soğudum, iğrendim. Atın evimden dışarı." -R. N. Güntekin. 31. (nsz) Davranışta herhangi bir niteliği bulunmak: Akıllı çıktı da arkadaşına uymadı. 32. (nsz) Yerinden oynamak: "Fukaranın hem sağ bileği çıkmış hem davulu patlamıştı." -R. N. Güntekin. 33. (nsz) Görünür veya belli bir durumda bulunmak: Tencerenin bakırı çıktı. Zayıflıktan kemikleri çıkmış. 34. (nsz) Oluşmak, olmak: Fırtına çıkmak. Soğuk çıkmak. 35. (nsz) Piyasaya sürülmek. 36. (nsz) Bitmek, büyümek, sürmek: Ekinler çıkmaya başladı. Bıyığı çıktı. 37. (nsz) Verilmek: Maaş çıkmak. Emir çıkmak. 38. (nsz) Ay veya mevsim geçmek: Mart çıktı. Kış çıktı. 39. (nsz) Yeni yetişip satışa sunulmak: Erik çıkmış. Çilek daha çıkmadı. 40. (nsz) Yükselmek, artmak: Fiyatlar çıktı. 41. (nsz) Artırmak, fiyatı yükseltmek. 42. (nsz) Sesini yükseltmek. 43. (nsz) Büyük abdest bozmak. 44. (nsz, -den) Giderilmek, yok olmak: Leke çıktı. 45. Unutmak: O söz benim hatırımdan çıkmadı. 46. (nsz) Ay, güneş görünmek: "Hava açılmış, ay çıkmıştı." -R. H. Karay. "Güneş seni ısıtmak için çıkıyordu." -Y. K. Karaosmanoğlu. 47. (nsz) Yayımlanmak: "Yeni çıkmış Fransızca bir iki kitap bulunurdu." -Y. Z. Ortaç. 48. (nsz) Gelmek: "Çok geçmeden haber çıkacağını kadınlık insiyakiyle derhâl sezmişti." -R. H. Karay. 49. (-den) Gerçekleşmek: "İnsanın her gördüğü rüya çıkmaz ya!" -M. Ş. Esendal. 50. (nsz) Bulunduğu yerden fırlamak, kopmak: Arabanın direksiyonu çıkmak. 51. (-den) Bir şeyin düzeni bozulmak, eskisinden daha değişik, kötü bir duruma girmek: Ev, ev olmaktan çıktı. 52. (-le) Flört etmek: "Sevim, senden başka bir kızla çıkmadım." -A. İlhan. 53. (-e) Erişmek, görmek: "Aklı başında ama sabaha çıkamayacağına kalıbımı basarım." -S. F. Abasıyanık. 54. mec. Harcamak zorunda kalmak: Paradan çıkmak. Bin liradan çıktım. 55. (-i) argo Vermeye katlanmak: Çık bakalım paraları!
kovmak
(-i) 1. Sert veya küçük düşürücü sözlerle gitmesini söylemek, savmak, defetmek: "Fethi Bey çalgıları kovdu, davul zurna istedi." -M. Ş. Esendal. 2. Bir yerden sürüp çıkarmak, kovalamak: "Sen kim oluyorsun da beni kendi yerimden kovuyorsun?" -A. Kulin. 3. İşine son vermek, görevinden atmak, uzaklaştırmak. 4. Varlığına son vermek, ortadan kaldırmak. 5. mec. Gözetmek: "Sıra, saygı kovarak yetişmiş bütün efendiler, Türkiye'nin bütün Avrupa görmüşleri ona kızar, onu küçük düşürmeye çalışır." -M. Ş. Esendal.
savmak
(-i, -den) 1. İstenmeyen birini yanından uzaklaştırmak: "Böylece Arif Ağayı başımızdan savar ve sizinle bir mehtap gezintisi yaparız." -R. N. Güntekin. 2. (-i) Sıkıcı bir durumu geçirmek, atlatmak, savuşturmak, defetmek: "Kendini unutturmak ve bu ziyareti kazasız, belasız savmaktan başka bir düşüncesi bulunmayan bizim kaymakam..." -R. N. Güntekin. 3. Geçirmek. 4. (nsz) esk. Vakti geçmek: Vazodaki çiçekler savmış, yenilemeli. 5. (nsz, -e) İşleyip geçmek, etki etmek: Soğuk içime savdı.

"uğratmak" için örnek kullanımlar

Jose Mourinho, her daim Barça'nın sistemini sekteye uğratmak adına bir çözüm aradı.
Jose Mourinho, who always sought a solution in the name of Barca disrupt the system.
Kaynak: goal.com
Bu sürecin sone erdirilmesini sekteye uğratmak isteyenlere karşı milletin güçlü bir kararlılığı var.
Nation against those who want to disrupt this process, a strong commitment to the sonnet's termination.
Kaynak: sondakika.com
Nisan ayında başlayacak Avrupa turmesini de iptal etmek zorunda kalan ünlü şarkıcı "sadece onları hayal kırıklığına uğratmak beni üzüyor" dedi.
I have to cancel the rest of Europe will begin in April turmesini famous singer "just makes me sad to disappoint them," he said.
Kaynak: haber10.com
Mancınık, (Katapult) Orta Çağda savaş larda ve kuşatmalarda, duvarları hasara uğratmak için kullanılan, bir kol kullanılarak uzak
Kaynak: Mancınık
Harekat'ın hedefinde Luftwaffe 'yi savaşa sokup yenilgiye uğratmak ve Almanya'nın havacılık endüstirsini yok etmekti. Luftwaffe'nin yok
Kaynak: Big Week
Moore hikâyeyi hem süper kahraman imgesini incelemek ve yapısöküme uğratmak hem de çağdaş kaygı ve sorunları yansıtmak için bir araç
Kaynak: Gözcüler
Operasyonun amacı Atlas Okyanusu na çıkıp İngiliz ticaret donanmasının aktivitelerini felce uğratmak ve İngiliz donanmasının dengesini
Kaynak: Rheinübung Harekâtı
Başka durumlarda protein bir enzim olacaktır ve bir besin kaynağını veya toksini parçalayarak yıkıma uğratmak gibi belirli bir tepki için
Kaynak: Gen düzenleyici ağ
taaruzun önüne geçmek ve hazır zor durumda iken Rusları tümden bozguna uğratmak maksadı ile Tuna Doğu Ordusu ve Balkan Kolordusunun taaruza
Kaynak: Pelişat Muharebesi
Memleket içinde örgütlenerek isyan ve ihtilâl çıkarmak, millî şuuru felce uğratmak, yabancı müdahalesini kolaylaştırmak gibi haince
Kaynak: İngiliz Muhipler Cemiyeti
Daha sonra merkezdeki kuvvetler düşmanı bozguna uğratmak için yayılıyordu. Bu sayede Şimazu Itō , Ryūzōji ve Ōtomo gibi daha büyük
Kaynak: Şimazu boyu
gücünü kullanmamış, sömürüsünü gerçekleştirmemiştir, işte bu yüzden dış güçler devrimi başarısızlığa uğratmak için elinden geleni yapacaktır.
Kaynak: Leninizm
Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, devletin iç ve dış güvenliğini,
Kaynak: Türkiye'de terörizm
Bu sayede sağlanan gecikmeler Sovyet kuvvetlerine kitlesel olarak ilerleyen zırhlı araçları yenilgiye uğratmak için gerekli düzenlemeleri
Kaynak: Smolensk Muharebesi (1941)
Güzel Frederik'in kardeşi Leopold, isyancı konfederasyon güçlerini bozguna uğratmak için çok sayıda sipahinin olduğu güçlü bir ordu
Kaynak: Morgarten Çarpışması
Hitler, İngiliz filosunu imha etmek ya da felce uğratmak konusunda pike bombardıman uçaklarına güveniyordu. Britanya Savaşı, Almanya
Kaynak: Batı Cephesi (II. Dünya Savaşı)
devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek amacına yönelik olarak suç işlemek üzere terör örgütü kurduğu veya
Kaynak: Gülen Davası
20 Nisan'da Cole ve filonun diğer komutan üyesi Roy Maxwell Drummond , bozguna uğratmak, onları yakalayıp daha gerideki bir hatta
Kaynak: Adrian Cole
Kitap, Avrupa devletlerine Türkler 'i yenilgiye uğratmak için hayati önem taşıyan siyasal ve askeri öğütler içermekteydi. Çar Büyük Petro
Kaynak: Dimitri Kantemiroğlu
Hitler'i yenilgiye uğratmak gerektiğini ve bunun savaşın olası kötülükler arasında en kötü seçenek olmadığı benzersiz bir durum
Kaynak: Pasifizm
İlk işlerinden biri de Huk gezegenini droid ordusuyla acımasızca kırıma uğratmak our. Huk neslinin %80'ini yokeder. Klon Savaşları
Kaynak: General Grievous
Bir müzik aletinin sesini distorsiyona uğratmak için; genel olarak ayakla kumanda edilen pedal biçiminde yapılmış elektronik aletler,
Kaynak: Distorsiyon

Yakın Kelimeler

Google Reklamları
(Tahmin etmek için bir harf girin)
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.