beklemek (nsz) 1. Bir iş oluncaya, biri gelinceye değin bir yerde kalmak, durmak:
"Ben de seni bekliyordum zaten." -A. Ümit. 2.
(-i) Süre tanımak, acele etmemek:
"Bu ikramın sebebini anlamak için telaşsız bekledi." -N. Hikmet. 3.
(-i) Bir şeyi, bir kimseyi gözetmek, korumak, muhafaza etmek:
Eşyayı beklemek. Tutukluları beklemek. 4. Ummak:
"Nikâhtan bu kadar keramet bekleme!" -P. Safa. 5. Karşılaşma ihtimali bulunmak:
"Oysa bizi bekleyen yaşam bu değildi." -R. Mağden. 6. Aramak, istemek:
"Bu tecrübeli deniz kurdunun muhakkak bir beklediği var." -F. F. Tülbentçi. 7. Oyalanmak.
sanmak (nsz) 1. Bir şeyin olma veya olmama ihtimalini kabul etmekle birlikte, olabileceğine daha çok inanmak, zannetmek:
"Babam, hiç hoşnut olmadığımı, beni yine sevindiremediğini sandı." -A. Ağaoğlu. 2. Gibi gelmek, farz etmek:
"Bu hareketimi tamamıyla histen gelen bir şey sandı." -P. Safa. 3. Bir şey veya kimsenin ... olduğunu düşünmek:
"Doktor Sevim, hastayı ilk gördüğü an kendinde değil sanmıştı." -A. İlhan.