Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

beklemek ne demek?

 - 4 sözlük, 5 sonuç.

Divanü Lügati't-Türk

beklemek anlamı
beklemek, gözetmek, saklamak, hapsetmek, pekitmek; kapatmak
beklemek anlamı
saklamak, hapsetmek

Güncel Türkçe Sözlük

beklemek anlamı
(nsz) 1. Bir iş oluncaya, biri gelinceye değin bir yerde kalmak, durmak: "Ben de seni bekliyordum zaten." -A. Ümit. 2. (-i) Süre tanımak, acele etmemek: "Bu ikramın sebebini anlamak için telaşsız bekledi." -N. Hikmet. 3. (-i) Bir şeyi, bir kimseyi gözetmek, korumak, muhafaza etmek: Eşyayı beklemek. Tutukluları beklemek. 4. Ummak: "Nikâhtan bu kadar keramet bekleme!" -P. Safa. 5. Karşılaşma ihtimali bulunmak: "Oysa bizi bekleyen yaşam bu değildi." -R. Mağden. 6. Aramak, istemek: "Bu tecrübeli deniz kurdunun muhakkak bir beklediği var." -F. F. Tülbentçi. 7. Oyalanmak.

Tarama Sözlüğü

beklemek anlamı
1. Saklamak, gizlemek, kapalı tutmak.

Türkçe - İngilizce

beklemek anlamı
fiil
1) wait
2) expect
3) wait for
4) stand by
5) await
6) look forward to
7) stay
8) anticipate
9) hold on
10) hope
11) watch
12) hang around
13) bide
14) abide
15) mark time
16) hang on
17) look for
18) hang about
19) tarry
20) bargain for
21) have in prospect

beklemek eş anlamlısı

aramak
(-i) 1. Birini veya bir şeyi bulmaya çalışmak: "Dükkânın içinde gözleriyle bir şeyler aradı." -S. F. Abasıyanık. 2. Araştırmak, yoklamak: Ceplerini aramak. 3. Ziyarete, hatır sormaya gitmek: "Bir kere düştün mü ne arayan olur ne soran!" -B. Felek. 4. Bir şeyin yokluğunu duyarak geri gelmesini istemek, özlemek: "Seni çok arıyorum, Ziyacığım." -C. S. Tarancı. 5. Önem verip istemek: Ben böyle şeyleri aramam. 6. mec. Şart koşmak.
durmak
(nsz) 1. Hareketsiz durumda olmak: "Motorlu su taşıtlarından biri de kanal rıhtımının tam bizim önümüze düşen bir noktasında demir atmış duruyordu." -Y. K. Karaosmanoğlu. 2. İşlemez olmak, çalışmamak: "Bileğimdeki saat durmuş." -A. Gündüz. 3. Bir yerde bir süre oyalanmak, eğlenmek, eğleşmek, tevakkuf etmek: "Yolda nerede çeşme gördümse durdum, elimi yüzümü yıkadım, su içtim." -N. Cumalı. 4. Dinmek, kesilmek: Yağmur durdu. 5. Varlığını sürdürmek: Türklerin yüzlerce yıl önceki kitabeleri hâlâ duruyor. 6. Var olmak: Bu kadar dersim dururken sinemaya nasıl gideyim? 7. Beklemek, dikilmek: "Oturacak değil, ayakta duracak yer yok." -R. N. Güntekin. 8. Yaşamak: Anneannen duruyor mu? 9. Birisinin malı olarak bulunmak veya o malla ilişkisi olmak: Yazlık eviniz hâlâ duruyor mu? 10. Kalmak: "Artık çok durmamış, yanındaki hanımla birlikte balodan çıkmış!" -M. Yesari. 11. Bir yerde olmak veya bulunmak: "Aspirin getirmeyeceğini adı gibi biliyordu çünkü çekmecesinde dokunulmamış bir kutu duruyordu." -T. Buğra. 12. Belli bir durumda, bir görevde bulunmak: "Her gelişimde ben de maçları seyreder, kaleci dururdum." -H. Taner. 13. Ara vermek: Sabahtan beri hiç durmadım. 14. Bir konuyla çok ilgilenmek, üstüne düşmek. 15. (yar) Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e) eki almış fiillere gelerek süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturur: Çalışadurmak, bakadurmak, getiredurmak, yiyedurmak gibi.
istemek
(-i) 1. İstek duymak, arzulamak: "İçeri girmekten korkarak bahçedeki demir kanepeye oturmak istedi." -P. Safa. 2. (-den, -i) Bir şeyin kendisine verilmesini veya yapılmasını söylemek, dilemek: "Bir gün benden okumak için kitap istedi." -F. R. Atay. 3. Görmek istediğini bildirmek: Sizi isteyen kimdi? 4. Gerek olmak: Yurdun ilerlemesi için çok çalışmak ister. 5. Evlenmek dileğinde bulunmak: Komşunun kızını istemişler.
korumak
(-i, -den) 1. Bir kimseyi veya bir şeyi dış etkilerden, tehlikeden, zor bir durumdan uzak tutmak, esirgemek, muhafaza etmek, vikaye etmek, sıyanet etmek: "Orasını tozdan, yağmurdan korumak borcumuzdur." -O. S. Orhon. 2. Güçlü bir kimse veya kuruluş, güçsüz birini veya bir şeyi desteklemek, himaye etmek: "Beni kendi kardeşi gibi sever, babasının hışmından korurdu." -R. Enis. 3. (-i) Tehlikeye karşı denetimi altında bulundurmak, savunmak, müdafaa etmek: Yurdu korumak. 4. (-i) Tehlikeli, zararlı durumları önlemek: İlaçla meyveleri korudu. 5. (-i) mec. Bir şeyin eskimesini, yıpranmasını önlemek için gereken dikkat ve özeni göstermek: Üstünü başını biraz korusaydın bu kadar kirlenmezdi. 6. (-i) mec. Süregelen bir durumun değişikliğe uğramasını önlemek: Geleneklerini koruyorlar. 7. (-i) mec. Karşılamak, denk gelmek: Bu işin geliri masrafını korumaz.
muhafaza etmek
1) korumak, saklamak: "O, yine de sevenler zümresine olan bağını muhafaza eder." -N. F. Kısakürek. 2) olduğu gibi bırakmak, kapatmak.
oyalanmak
(nsz) 1. Oyalama işine konu olmak: "Ormanda çiçek toplamak için oyalanan kızı beklemeye başladı." -T. Buğra. 2. Boşuna zaman harcamak. 3. Vakit geçirmek: "Bazen kahvelerde oyalandıktan sonra eve dönerdik." -N. Cumalı. 4. Beklemek.
ummak
(nsz) 1. Bir şeyin olmasını istemek, beklemek: "Umarım ki siz de mayıs hakkındaki bu sevgimi benimle paylaşırsınız." -B. Felek. 2. Sanmak, tahmin etmek: "Tereyağı kokusu olmadığını kuvvetle umduğum bir yağ kokusu." -S. F. Abasıyanık.

"beklemek" için örnek kullanımlar

Ancak soruşturmanın sonunu beklemek gerektiğini de sözlerine ekledi.
However, should not wait for the end of the investigation, he added.
Kaynak: haberdiyarbakir.com
Tedbir alınması için birin canının yanmasını mı beklemek lazım?
Do you have to wait for an injunction to burn someone gets hurt?
Kaynak: ensonhaber.com
Pazar günü yola koyulduk; çünkü sadece maçı beklemek istemiyoruz.
Set out on Sunday, because we do not want to wait just a game.
Kaynak: sporx.com
Beklemek, annemin geri gelişini beklemek yani, bana çok zor geldi.
Wait, so wait for the arrival of my mother's back, it was difficult for me too.
Kaynak: hurriyet.com.tr

Yakın Kelimeler

Google Reklamları
(Tahmin etmek için bir harf girin)
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.