aramak (-i) 1. Birini veya bir şeyi bulmaya çalışmak:
"Dükkânın içinde gözleriyle bir şeyler aradı." -S. F. Abasıyanık. 2. Araştırmak, yoklamak:
Ceplerini aramak. 3. Ziyarete, hatır sormaya gitmek:
"Bir kere düştün mü ne arayan olur ne soran!" -B. Felek. 4. Bir şeyin yokluğunu duyarak geri gelmesini istemek, özlemek:
"Seni çok arıyorum, Ziyacığım." -C. S. Tarancı. 5. Önem verip istemek:
Ben böyle şeyleri aramam. 6.
mec. Şart koşmak.
durmak (nsz) 1. Hareketsiz durumda olmak:
"Motorlu su taşıtlarından biri de kanal rıhtımının tam bizim önümüze düşen bir noktasında demir atmış duruyordu." -Y. K. Karaosmanoğlu. 2. İşlemez olmak, çalışmamak:
"Bileğimdeki saat durmuş." -A. Gündüz. 3. Bir yerde bir süre oyalanmak, eğlenmek, eğleşmek, tevakkuf etmek:
"Yolda nerede çeşme gördümse durdum, elimi yüzümü yıkadım, su içtim." -N. Cumalı. 4. Dinmek, kesilmek:
Yağmur durdu. 5. Varlığını sürdürmek:
Türklerin yüzlerce yıl önceki kitabeleri hâlâ duruyor. 6. Var olmak:
Bu kadar dersim dururken sinemaya nasıl gideyim? 7. Beklemek, dikilmek:
"Oturacak değil, ayakta duracak yer yok." -R. N. Güntekin. 8. Yaşamak:
Anneannen duruyor mu? 9. Birisinin malı olarak bulunmak veya o malla ilişkisi olmak:
Yazlık eviniz hâlâ duruyor mu? 10. Kalmak:
"Artık çok durmamış, yanındaki hanımla birlikte balodan çıkmış!" -M. Yesari. 11. Bir yerde olmak veya bulunmak:
"Aspirin getirmeyeceğini adı gibi biliyordu çünkü çekmecesinde dokunulmamış bir kutu duruyordu." -T. Buğra. 12. Belli bir durumda, bir görevde bulunmak:
"Her gelişimde ben de maçları seyreder, kaleci dururdum." -H. Taner. 13. Ara vermek:
Sabahtan beri hiç durmadım. 14. Bir konuyla çok ilgilenmek, üstüne düşmek. 15.
(yar) Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e) eki almış fiillere gelerek süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturur:
Çalışadurmak, bakadurmak, getiredurmak, yiyedurmak gibi.
istemek (-i) 1. İstek duymak, arzulamak:
"İçeri girmekten korkarak bahçedeki demir kanepeye oturmak istedi." -P. Safa. 2.
(-den, -i) Bir şeyin kendisine verilmesini veya yapılmasını söylemek, dilemek:
"Bir gün benden okumak için kitap istedi." -F. R. Atay. 3. Görmek istediğini bildirmek:
Sizi isteyen kimdi? 4. Gerek olmak:
Yurdun ilerlemesi için çok çalışmak ister. 5. Evlenmek dileğinde bulunmak:
Komşunun kızını istemişler. korumak (-i, -den) 1. Bir kimseyi veya bir şeyi dış etkilerden, tehlikeden, zor bir durumdan uzak tutmak, esirgemek, muhafaza etmek, vikaye etmek, sıyanet etmek:
"Orasını tozdan, yağmurdan korumak borcumuzdur." -O. S. Orhon. 2. Güçlü bir kimse veya kuruluş, güçsüz birini veya bir şeyi desteklemek, himaye etmek:
"Beni kendi kardeşi gibi sever, babasının hışmından korurdu." -R. Enis. 3.
(-i) Tehlikeye karşı denetimi altında bulundurmak, savunmak, müdafaa etmek:
Yurdu korumak. 4.
(-i) Tehlikeli, zararlı durumları önlemek:
İlaçla meyveleri korudu. 5.
(-i) mec. Bir şeyin eskimesini, yıpranmasını önlemek için gereken dikkat ve özeni göstermek:
Üstünü başını biraz korusaydın bu kadar kirlenmezdi. 6.
(-i) mec. Süregelen bir durumun değişikliğe uğramasını önlemek:
Geleneklerini koruyorlar. 7.
(-i) mec. Karşılamak, denk gelmek:
Bu işin geliri masrafını korumaz. muhafaza etmek1) korumak, saklamak:
"O, yine de sevenler zümresine olan bağını muhafaza eder." -N. F. Kısakürek. 2) olduğu gibi bırakmak, kapatmak.
oyalanmak (nsz) 1. Oyalama işine konu olmak:
"Ormanda çiçek toplamak için oyalanan kızı beklemeye başladı." -T. Buğra. 2. Boşuna zaman harcamak. 3. Vakit geçirmek:
"Bazen kahvelerde oyalandıktan sonra eve dönerdik." -N. Cumalı. 4. Beklemek.
ummak (nsz) 1. Bir şeyin olmasını istemek, beklemek:
"Umarım ki siz de mayıs hakkındaki bu sevgimi benimle paylaşırsınız." -B. Felek. 2. Sanmak, tahmin etmek:
"Tereyağı kokusu olmadığını kuvvetle umduğum bir yağ kokusu." -S. F. Abasıyanık.