boğaz is. 1. Boynun ön bölümü ve bu bölümü oluşturan organlar, imik, kursak:
"Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir." -Ö. Seyfettin. 2. Şişe, güğüm vb. kaplarda ağza yakın dar bölüm:
Şişenin boğazı. Testinin boğazı. 3. İki dağ arasında dar geçit, derbent:
"Yol üzerindeki derbentleri ve boğazları işgal ederek ordunun başında bunları takip ediyordu." -F. F. Tülbentçi. 4. Yedirip içirme yükümü, iaşe:
İşçilerin boğazı bizden olacak. 5.
mec. Yiyeceği içeceği sağlanan kimse:
"Hayat zor anne, kaç boğazız evde, ağabeyim hangi birimize yetişsin." -A. Kulin. 6.
mec. Yeme içme:
Boğazına düşkün. 7.
coğ. İki kara arasındaki dar deniz.
gırtlak is. 1.
anat. Soluk borusunun üst bölümü, ümük, imik, hançere:
"Gırtlak veremi midir nedir, çehresinde damla kan yok." -S. M. Alus. 2.
mec. Yiyip içme:
Gırtlak derdi. 3.
mec. Ses rengi, yapısı.