bilmek (nsz) 1. Bir şeyi anlamış veya öğrenmiş bulunmak:
"Bunu bilmek içimi kederle dolduruyordu." -A. Ağaoğlu. 2.
(-i) Bir bilim veya sanat dalında yeterli olmak:
"Yani kısacası bu mükemmel dilimizi kimse bilmez, okumaz." -B. Felek. 3. Bir iş yapmaya alışmış olmak, elinden gelmek. 4. Tanımak, hatırlamak:
"Kadıncığım aç. Ben geldim. Bilemedin mi?" -H. R. Gürpınar. 5. Sanmak, varsaymak, farz etmek:
"Bir hastanın hastalığına gereken önemi vermesi, doktorun ancak kendini o hasta ile birlikte hasta bilmesi ile sağlanabilir." -R. H. Karay. 6.
(-i) Sorumlu tutmak:
Ben arkadaşını bilmem, seni bilirim. 7. İnanmak:
"Bilirim yaşamaz güneşte / Bilirim yaşamaz yan yana aşkla / Ne haksızlık / Ne korku" -N. Cumalı. 8.
(-i) İşine gelmek, uygun bulmak:
Mal almasını bildi de parasını vermeyi mi bilmiyor? 9. -a / -e ekli fiillerle yeterlik bildiren birleşik fiiller oluşturur:
Anlayabilmek. Gidebilmek. Kapayabilmek. Yazabilmek. 10.
(-i) Saymak:
Teşekkürü borç bilirim. öğrenmek (-i) 1. Bilgi edinmek:
"Gerçi yeni nesil, eskiyi öğrenmekte bir fayda görmüyor ama ben gene de yazayım." -B. Felek. 2. Bellemek. 3.
(nsz) Yetenek, beceri kazanmak:
"Her şeye dikkatli baktığı için öğrenmişti." -R. H. Karay. 4. Haber almak:
"Hüseyin, ayrılma kararını öğrenince tabancayı göğsüne dayamış, ateş etmiş." -M. Ş. Esendal.