Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

yapışmak ne demek?

 - 5 sözlük, 5 sonuç.

Divanü Lügati't-Türk

yapışmak anlamı
yapışmak

Güncel Türkçe Sözlük

yapışmak anlamı
(nsz) 1. Yapışıcı olan veya yapışkan bir maddeye bulanmış olan bir şey ayrılmayacak bir biçimde bir yere tutunup kalmak: "Zarfın iyice yapışıp yapışmadığına o kadar dikkat etti ki..." -S. F. Abasıyanık. 2. (-e) İyice yaklaşmak, sokulup değmek: Geri geri giderek duvara yapıştı. 3. (-e) Aralık bırakmayacak biçimde üzerine dokunmak: "Islanan tül gömleği pembe vücuduna yapıştı." -Ö. Seyfettin. 4. (-e) Bir iş yapmak amacıyla, hevesle bir şeyi eline almak: "Dişlerine oltayı almış, tekrar küreklere yapışmıştı." -S. F. Abasıyanık. 5. (-e) Sıkıca yakalamak, tutmak, sarılmak: "Niçin yalan söylüyor, bu zavallıya iftira ediyorsun, diye kulağıma yapıştı." -Ö. Seyfettin. 6. mec. Birini rahatsız etmek, sataşmak, peşini bırakmamak, musallat olmak.

Tarama Sözlüğü

yapışmak anlamı
Bulaşmak, kirli bir şey sürülmek.

Türkçe - İngilizce

yapışmak anlamı
fiil
1) cling
2) stick
3) adhere
4) cleave
5) cohere
6) clinch
7) glue
8) clench
9) clutch
10) conglutinate
11) fasten on
12) seize

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

yapışmak anlamı
< ET yapuşmak: sıkıca tutmak/tutunmak

yapışmak eş anlamlısı

sarılmak
(nsz) 1. Sarma işi yapılmak: "Ellerine sarıldım, öpüyorum, sorularımı tekrarlıyorum." -R. H. Karay. 2. (-e) Bir şeyin üzerine bir veya birkaç kez dolanmak. 3. (-e) Kollarını dolamak, kucaklamak: "Sarıldığı gibi iki yanağından içtenlikle öpmüştü müdürü." -A. Kulin. 4. Bütün gücü ile ele almak. 5. Hemen yapmaya koyulmak, girişmek: "Hemen kaleme sarıldım, benim güzel kardeşim, sana geçen bir ayda başımdan geçenleri yazacağım." -M. Ş. Esendal. 6. mec. Büyük bir istekle kendini vermek, benimsemek: "İkinci sınıfa geçtikten sonra derslerine daha fazla sarılmıştır." -F. R. Atay.
sataşmak
(-e) 1. Bir kimseyi rahatsız edecek davranışta bulunmak, musallat olmak: "Edepsiz bir sarhoş, eskiden tanıdığı bir kadına sataşıyor." -N. Cumalı. 2. Sarkıntılık etmek: "Ne münasebet, gider de komşunun hizmetçi kızına sataşırsın!" -M. Ş. Esendal.
tutmak
(-i) 1. Elde bulundurmak, ele almak: "Kucağında kundaklı bir çocuk tutuyordu." -Ö. Seyfettin. 2. Ele geçirmek, yakalamak: "Evvela bu terbiyesiz köpeği tuttu, bağladı." -Ö. Seyfettin. 3. Avlamak: "Dalyan işletiyorum, tuttuğumuz balığı tekrar denize döküyoruz." -R. H. Karay. 4. Yanında bulundurmak, alıkoymak: Siz gelinceye kadar çocuğu ben tutarım! 5. Hürriyetinden yoksun bırakıp bir yere kapamak, tevkif etmek: "Vahşidir, hiçbir zaman onu kafeste tutmak mümkün değildir." -S. F. Abasıyanık. 6. Kaplamak: "Tabanı otuz, otuz beş metre kadar tutan bir eşkenar üçgen biçimindedir." -T. Buğra. 7. Kırağı, çiğ veya kar bir yüzeyde görünür durumda olmak, kalmak: "Şu yağan kar bir tutsun, seyreyle sen ertesi gün çocukları." -S. F. Abasıyanık. 8. Denetimi ve yetkisi altına almak. 9. Desteklemek, birinden yana çıkmak. 10. Benimsemek, beğenmek: "Ama öylelerini de çevresinde kimse sevmemiş, tutmamıştır." -T. Buğra. 11. Gereğini yapmak, yerine getirmek: Verdiği sözü tutmuş, vaktinde gelmişti. 12. Uygun gelmek, çelişmez olmak: "Bir talih eseri olarak ondan gelen cevap benim kendi bulduklarımı tuttu." -R. N. Güntekin. 13. Kapatmak, sarmak. 14. Hizmetine almak veya kiralamak: "Burada bir kat tuttum. Yazı geçireceğim." -P. Safa. 15. Bir işe herhangi bir anlayışla girişmek: Yapıyı geniş tuttu. 16. Girişmek, yapmak: "Askerden sonra ne iş tutacağını bilmemek kahrediyordu Yusuf'u." -S. F. Abasıyanık. 17. Beddua, dua, ah vb. etkisini göstermek, gerçekleşmek, yerine gelmek, varmak: "Avradın ilenci tutarsa senin iki gözün kör olacak." -M. Ş. Esendal. 18. Ulaşmak, varmak: "Hayvanlar, Bağdat Caddesi'ni tutmuş, çalakamçı ilerliyor." -S. M. Alus. 19. Para toplamı ...-e varmak: Aldığım şeyler bin lira tuttu. 20. Uğramak: Vapur İzmir'i tutmayacakmış. 21. Herhangi bir durumda bulundurmak: "Seksen bir yaşında da olsa çalışmak insanı zinde tutuyor." -H. Taner. 22. Varsaymak, farz etmek: "Haydi tutalım babasının bir günahı vardı, çekti." -M. Ş. Esendal. 23. (-i, -e) Hedef olarak almak: Taşa tutmak. 24. (-i, -e) Alacağa veya vereceğe saymak: On bin lirayı borcunuza tuttum. 25. (-i, -e) Yaklaştırmak: "Biraz toz olsa mendilini burnuna tutar." -A. Ş. Hisar. 26. Kullanmak: Yaşmak tutmak. Ustura tutmak. 27. Bağlamak: "Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım." -B. S. Erdoğan. 28. (nsz) Beklenen sonucu vermek: "Toprağa atılan her tohum bir ümittir. Tohum ya tutar ya tutmaz. Ya yeşerir ya yeşermez." -Ş. Rado. 29. (nsz) İş görebilmek: "Eli ayağı tutsun, açlıktan ölmesin, yeterdi ona." -T. Buğra. 30. (nsz) Sürmek, zaman almak: Bu iş iki saat tuttu. 31. (nsz) Yapışarak veya sokularak çıkmaz olmak: Boya tutmadı. Çivi iyi tuttu. 32. Giyinmesine yardım etmek: "Kucaklaşma sahanlıkta başlar ve ayakkabılarını çıkarıp karısının tuttuğu terliklerini giyene kadar Serdar'ın kolları boynunda kalır." -T. Buğra. 33. Sunmak: Konuklara şeker tutmak. 34. İşgal etmek. 35. İzlemek: "Tepeden inince Değirmendere'ye hâkim bir iz tutacaksınız." -R. H. Karay. 36. Bırakmamak: "Baba sesini çıkarmadı hatta öksürüğünü bile galiba tuttu." -P. Safa. 37. Yönelmek: "Oyuncular ağır ağır soyunma odasının yolunu tuttular." -H. Taner. 38. Sarmak, bürümek: "Hey başları duman tutmuş dağlar, hey!" -Halk türküsü. 39. Asılmak, kuvvetlice sarılmak: "Üç kişi tutarlarmış da onu pencerenin önünden çekemezlermiş." -P. Safa. 40. Bir kimsenin yerini almak: "Bak azizim, dedim, ben senin yerini tutamam." -Y. K. Karaosmanoğlu. 41. Otobüs, vapur, uçak vb. hasta etmek. 42. Herhangi bir durumda kalmasını sağlamak: Kapıyı açık tutmayın. 43. Bir yerde kalmasını sağlamak. 44. Yemek hafifçe yanmak. 45. Bir sanat eseri geniş ilgi görmek: "Eğer piyes tutar da alkışlanırsa bir yazara yakışacak bir kıyafet giymeliydim." -C. Uçuk. 46. Biriktirmek, tasarruf etmek: "Sen metelik tutuyorsun gibi geliyor bana. Ay başına kadar bana ödünç versene." -M. Ş. Esendal. 47. Askerlikte, bankacılıkta durdurmak, blokaj. 48. Başlamak: "Kadınların başında gördüğünüz bürümcükten, iç çamaşırlarından tutunuz da entarilik kaba pamuklulara kadar hepsi Osmanlı malı idi." -F. R. Atay. 49. Bir şey düşünmek: Herkes aklından bir sayı tutsun. 50. sp. Takım oyunlarında karşı takımdaki bir oyuncuyu yakından izlemek, markaja almak.

"yapışmak" için örnek kullanımlar

Biyokimya da, ligaz (Latince ligāre fiilinden - "bağlanmak" veya "yapışmak" anlamında), iki büyük molekül arasında bir kimyasal bağ
Kaynak: Ligaz
Sonbaharın serin günlerinde açılmaya başlar ve çıkan larvalar bitkilere tırmanarak konakçısının tüylerine yapışmak için pusuya yatarlar.
Kaynak: Sığın kenesi
Sonunda ise insanları iki yoldan birine seçmeye itecektir: "Hayatın anlamsız olduğu sonucu" ya da "Tanrı `ya inanmak, bir dine yapışmak
Kaynak: Absürdizm
Buna yapışmak denir. Düşmanınıza saldırdığınızda, hızla deviniyorsa hızla devinin, yavaşça deviniyorsa yavaşça devinin, bu sayede
Kaynak: Tai-Chi Chuan
Gömleği giyen kişinin boyun ve bileklerindeki kir ve ter , kumaşın ipliklerine yapışmak yerine nişastaya yapışır ve yıkanmayla kolayca
Kaynak: Nişasta
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.