aciz is. 1. Gücü bir işe yetmez olanın durumu, güçsüzlük:
"Adamın aczine şaşmaktan kendimi alamıyorum." -R. H. Karay. 2. Beceriksizlik:
"Aczini bilmek de bir meziyettir." -Ö. Seyfettin. 3.
huk. Kişinin ve kuruluşun borcunu vaktinde ödeyememesi durumu.
âciz sf. (a:ciz) 1. Gücü bir işe yetmez olan, güçsüz:
"İhtiyar imparatorluk, bu genç devlet karşısında âcizdi." -Y. K. Beyatlı. 2. Beceriksiz:
"Ne âciz heriflermiş, iki yıl daha dayanamazlar mıydı?" -R. H. Karay. 3.
zf. Güçsüz veya beceriksiz bir biçimde:
"Ayaklarındaki postalların yarısı yok bir hâlde mart havasının sert soğuğunda âciz ve sefil titriyordu." -H. E. Adıvar. 4.
is. Alçak gönüllülük gösteren kimsenin kendisinden söz ederken söylediği söz:
"Biraz sonra Gazi yanına seryaveri Salih Bey'in yaveri Muzaffer Bey'i ve âcizi alarak otomobile bindi." -R. E. Ünaydın.
zayıf sf. 1. Eti, yağı az olan, sıska, cılız, arık (insan veya hayvan):
"Uzun boylu, zayıf, ellilik bir hanım." -S. M. Alus. 2. Görevini yapacak yeterli gücü olmayan:
Zayıf bir ordu. Gözleri zayıf. 3.
mec. Sağlamlığı, dayanıklılığı olmayan:
Zayıf bir yapı. 4.
mec. Önemli, güvenilir olmayan:
Zayıf bir bilgi. 5.
mec. Çok az:
Zayıf bir ihtimal. 6. Enerjisi, etkisi, yoğunluğu az olan:
Radyoda uzak bir istasyonun zayıf sesini duydu. Zayıf ışık. 7.
is. Başarısızlığı gösteren not. 8.
mec. Bilgi yönünden yeterli olmayan, yeteneksiz:
Zayıf bir öğretmen. 9.
mec. Kişilik ve ruhsal yönden gereği kadar güçlü olmayan:
"Zayıf ve uydurma bir âşık bu cevaba karşı perişan olurdu." -A. Gündüz.