sıkmak (-i) 1. Çevresine sarılarak veya bir şey sararak çepeçevre basınç altına almak:
"Yalnız kalan kadın titriyor, hıçkırarak kucağındaki yavrusunu sıkıyor." -Ö. Seyfettin. 2. Bir şeyin suyunu, yağını, sıvı kısmını basınçla çıkarıp akıtmak:
Limon sıkmak. Üzüm sıkmak. 3. Dar gelmek:
"Belimi sıktı kemer." -Halk türküsü. 4. Basınçlı bir araçla fışkırtmak, püskürtmek:
Yangına su sıkmak. 5. Silahla ateş etmek:
"Küçük hanım, tabancayı kalbine sıkmak istemiş." -H. R. Gürpınar. 6. Baskı altına almak, üzmek, bunaltmak, zorlamak:
Çocuğu çok sıkıyorlar. 7.
mec. Sıkıntı vermek:
"... ihtimal inanmayacaksınız. Fakat ben sizi sıkmamak için uzatmayarak anlatacağım." -Ö. Seyfettin. 8.
mec. Yalan söylemek.