aşırmak (-i, -den) 1. Yüksek veya geçilmesi güç bir yerin üstünden diğer yanına geçirmek. 2.
(-i) argo Çalmak, çalıp götürmek, araklamak:
"Borcunu ödeyemeyecek fakat bavulunu oradan nasıl aşırabilecekti?" -H. R. Gürpınar. 3.
(-i, -e) Tehlike içinde bulunan bir şeyi acele kaçırmak:
Yangın büyüyünce eşyayı bostana aşırdılar. 4.
ed. Başkasının eserinden parçalar alıp kendisininmiş gibi göstermek.
çalmak (-i, -e) 1. Başkasının malını gizlice almak, hırsızlık etmek, aşırmak:
"İngiliz cephesinden at kaçırıp bize satan bedeviler dönüşlerinde bizim atlarımızı çalıp İngilizlere satarlardı." -F. R. Atay. 2. Vurarak veya sürterek ses çıkartmak:
"Bir yandan mızıka istiklal havasını çalıyordu." -R. E. Ünaydın. 3. Bir müziği dinlemeyi sağlayan aleti çalıştırmak:
"Fevkalade zekidir; iyi dans eder, piyano çalar, tenis oynar, ata biner, avcıdır, kayakçıdır." -R. H. Karay. 4.
(nsz) Ses çıkarmak, ses vermek:
"Hafif hafif ıslıklar çalan sesi eski keskinliğini kaybetmiştir." -R. N. Güntekin. 5. Atmak, çarpmak, vurmak. 6. Yoğurt yapmak için sütü mayalamak, katıp karıştırmak:
"Ana, inek sağar; yoğurt çalar, yayık vurur." -T. Buğra. 7. Üzerine sürmek:
Ekmeğin üzerine yağ çaldı. 8.
(-i) Bozmak, zarar vermek. 9.
(-i) Kumaşın bir parçasını kesmek. 10. Madeni oymak, kalemle işlemek. 11.
(-e) Benzemek, andırmak:
"Geniş alınlı, kırmızıya çalar, kahverengi saçlı, altın dişli tuhaf bir delikanlı gülümsedi." -S. F. Abasıyanık. 12.
mec. Zamanı boşa harcatmak, ziyan edilmesine yol açmak. 13.
(-i) hlk. Süpürmek, temizlemek:
Tozu çalmak. gizlemek (-i, -den) 1. Saklamak, görünmeyecek, belli olmayacak bir yere veya bir duruma koymak:
Siperleri çalılarla örterek uçaklardan gizlediler. 2. Beneklerle, çizgilerle veya renklerle bezeyerek bir şeyi bulunduğu çevreye uydurmak, alalamak, peçelemek, kamufle etmek. 3. Bilerek ve isteyerek bir olguyu haber vermemek:
"Sizden gizleyecek bir şeyim yok." -A. Ümit.
saklamak (-i) 1. Elinde bulundurmak, tutmak:
Okul kitaplarımı saklıyorum. 2.
(-i, -de) Kaybolmaması, görünmemesi için gizli bir yere koymak:
Paralarını kasada saklıyor. 3. Görünmesine engel olmak, ortalıkta bulundurmamak. 4.
(-i, -de) Bozulmadan doğal durumları ile durmasını sağlamak, korumak, muhafaza etmek:
Eti buzdolabında saklamak. Peyniri tuzlu suda saklamak. 5.
(-i, -den) Gizli tutmak, duyurmamak:
Bu haberi ondan saklamışlar. 6.
(-i, -e) Birine vermek için ayırmak:
Bu kitabı size sakladım. 7.
(nsz) mec. Korumak, esirgemek:
Allah saklasın.