Bireysel travmalarımız öylesine arttı ki; fazla can
acıtıcı oluyor!
Individual travmalarımız increased so that, more than hurtfully's going on!
Kaynak: adanamedya.comAma durum kötü, durum hiç iç açıcı değil, durum iç
acıtıcı.
But the situation is bad, the situation is not encouraging at all, the situation was hurting inside.
Kaynak: kadinhaberleri.netRol yapamayacak masumiyeti, cebren müdahaleyle bozmadır.
Acıtıcı.
Role unable innocence, forced intervention violation. Painful.
Kaynak: haber.sol.org.trSüreklilik belki de ilk kez bu kadar can
acıtıcı oluyor.
Continuity hurtfully so much going on, perhaps for the first time.
Kaynak: ntvmsnbc.comSonuçta ortaya rahatsız edici, umutsuzluk aşılayan ve
acıtıcı bir sinema çıkmıştır. Bir yazar bu filmi "fantezi ile gerçeğin birbirine
Kaynak: Almanya, Sıfır YılıDizi Televizyon tarihinin en gerçekçi,en
acıtıcı ve en orjinal dizisiydi. Söylenenlere göre Don Johnson'un oğlu Jesse Johnson'un ve Philip
Kaynak: Miami Vice