bastırık ne demek?
- 3 sözlük, 14 sonuç.BSTS / Zanaat Terimleri Sözlüğü
bastırık anlamı
Yağ, peynir, keş gibi sütten yapılan ürünlerin tümüne verilen ad. (Yenikent *Aksaray -Niğde)
Yağ, peynir, keş gibi sütten yapılan ürünlerin tümüne verilen ad. (Yenikent *Aksaray -Niğde)
Güncel Türkçe Sözlük
bastırık, -ğı anlamı
is. hlk. 1. Kapıyı arkadan bastırmak için kullanılan ağaç dayak. 2. Ağırlık, baskı, yük.
is. hlk. 1. Kapıyı arkadan bastırmak için kullanılan ağaç dayak. 2. Ağırlık, baskı, yük.
Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
bastırık anlamı
Kapıyı kapadıktan sonra vurulan demir destek, kol demiri
Kapıyı kapadıktan sonra vurulan demir destek, kol demiri
*Boğazlayan -Yozgat
bastırık anlamı
1. Ağırlık, yük, baskı. 2. Tömbeki yapraklarını sıkıştırmak için kullanılan tahta kapak ve üzerine konulan ağırlık. 3. Üzüm cibrelerini büyük bir ağırlıkla sıkıştırarak şıra kaybını önleyen tertibat.
1. Ağırlık, yük, baskı. 2. Tömbeki yapraklarını sıkıştırmak için kullanılan tahta kapak ve üzerine konulan ağırlık. 3. Üzüm cibrelerini büyük bir ağırlıkla sıkıştırarak şıra kaybını önleyen tertibat.
bastırık anlamı
1. Koruma, sıkı terbiye, baskı, disiplin. 2. Bir kimseyi koruyan ve eğiten kişi, koruyucu: Bastırıksız kimseyi ya yel alır ya sel.
1. Koruma, sıkı terbiye, baskı, disiplin. 2. Bir kimseyi koruyan ve eğiten kişi, koruyucu: Bastırıksız kimseyi ya yel alır ya sel.
bastırık anlamı
1. Kötü, iğrenç bir olayı, suçu veya kabahati gizleme işi. 2. Örtü.
1. Kötü, iğrenç bir olayı, suçu veya kabahati gizleme işi. 2. Örtü.
bastırık anlamı
Ağır basma, kâbus.
Ağır basma, kâbus.
*Saray -Tekirdağ
bastırık anlamı
Hapishane.
Hapishane.
*Urla -İzmir
-İstanbul
*Fethiye köyleri -Muğla
bastırık anlamı
1. Kapı sürgüsü. 2.bakınız» bastırak-3. 3. Kapıyı arkasından bastırmak için kullanılan ağaç dayak.
1. Kapı sürgüsü. 2.bakınız» bastırak-3. 3. Kapıyı arkasından bastırmak için kullanılan ağaç dayak.
bastırık anlamı
1. Ot yığını, mısır sapı veya yaprağından yapılmış yığın. 2. Yağı çıkarılmak üzere keten tohumunu sepetlere istif etme. 3. bakınız» bastırma(VII). 4. Fırınlarda, çamaşırlık ocaklarında nöbet işareti olarak taşla bastırılmış çalı çırpı.
1. Ot yığını, mısır sapı veya yaprağından yapılmış yığın. 2. Yağı çıkarılmak üzere keten tohumunu sepetlere istif etme. 3. bakınız» bastırma(VII). 4. Fırınlarda, çamaşırlık ocaklarında nöbet işareti olarak taşla bastırılmış çalı çırpı.
bastırık anlamı
1. Yağ, peynir, yoğurt gibi yiyeceklerin yapıldığı ve saklandığı yer. 2. Sütlerin kaşar peyniri yapanlara satılmak için toplandığı yer (buraya civar köylerden ve sürülerden süt gelir).
1. Yağ, peynir, yoğurt gibi yiyeceklerin yapıldığı ve saklandığı yer. 2. Sütlerin kaşar peyniri yapanlara satılmak için toplandığı yer (buraya civar köylerden ve sürülerden süt gelir).
bastırık anlamı
1. Yağmur sularının toprağın yüzünü kaymaklaştırmasından, dondan bitkilerin çıkamaması hali. 2. Tohumun kuraklıktan veya derin ekilmekten toprağın üstüne çıkamaması, filizlenememesi hali.
1. Yağmur sularının toprağın yüzünü kaymaklaştırmasından, dondan bitkilerin çıkamaması hali. 2. Tohumun kuraklıktan veya derin ekilmekten toprağın üstüne çıkamaması, filizlenememesi hali.
bastırık anlamı
Kışın hayvanlara yedirmek için biriktirilmiş yapraklı dallar
Kışın hayvanlara yedirmek için biriktirilmiş yapraklı dallar
Bozan -Eskişehir
*Ermenek -Konya
bastırık anlamı
Ayran, şıra, peynirin torbalarında süzülmeleri için üstlerine konulan ağırlık, iri taş.
Ayran, şıra, peynirin torbalarında süzülmeleri için üstlerine konulan ağırlık, iri taş.
Dereçine *Sultandağı Afyon
bastırık eş anlamlısı
ağırlık
is. 1. Ağır olma durumu: Taşın ağırlığı. Yükün ağırlığı. 2. Terazilerde tartma işi yapılırken bir kefeye konulan nesne. 3. Değerlendirmelerde herhangi bir konu veya evreye, olağanın üzerinde ve belli oranda tanınan değer. 4. Sıkıcı, bunaltıcı, iç karartıcı durum: Havanın ağırlığı. 5. Uykudayken gelen ve insana boğulur gibi bir duygu veren durum. 6. Yük, külfet: Bütün ailenin ağırlığı omuzlarındadır. 7. Takı: Kadın bütün ağırlığını takıp düğüne gitti. 8. Sorumluluk: Bu işin ağırlığını tek başıma yüklendim. 9. Etki, baskı, güçlük. 10. Dikkati ve önemi bir şey üzerinde yoğunlaştırmak: "Şimdi bütün ağırlığı reklama vermeli." -A. İlhan. 11. hlk. Çeyizini düzmek için damadın geline verdiği para, kalın. 12. mec. Sıkıntı. 13. mec. Ağırbaşlılık: Çocuğa yıllar geçtikçe bir ağırlık geldi. 14. mec. Değerli olma durumu: Hediyenin ağırlığı. 15. mec. Uyuşukluk ve gevşeklik durumu: "Beynime bir ağırlık peyda olmuştu." -A. Gündüz. 16. ask. Orduda bir birliğin cephane, yiyecek ve eşya yükleri: "Akşama doğru, ağırlığın başında bezgin neferlere iş gördürmeye uğraşıyordum." -F. R. Atay. 17. fiz. Yer çekiminin, bir cismin molekülleri üzerindeki etkisinin oluşturduğu bileşke, gravite. 18. sp. Güreş, boks, halter, judo vb. spor dallarında, sporcuların kilolarına göre girdikleri kategori.
is. 1. Ağır olma durumu: Taşın ağırlığı. Yükün ağırlığı. 2. Terazilerde tartma işi yapılırken bir kefeye konulan nesne. 3. Değerlendirmelerde herhangi bir konu veya evreye, olağanın üzerinde ve belli oranda tanınan değer. 4. Sıkıcı, bunaltıcı, iç karartıcı durum: Havanın ağırlığı. 5. Uykudayken gelen ve insana boğulur gibi bir duygu veren durum. 6. Yük, külfet: Bütün ailenin ağırlığı omuzlarındadır. 7. Takı: Kadın bütün ağırlığını takıp düğüne gitti. 8. Sorumluluk: Bu işin ağırlığını tek başıma yüklendim. 9. Etki, baskı, güçlük. 10. Dikkati ve önemi bir şey üzerinde yoğunlaştırmak: "Şimdi bütün ağırlığı reklama vermeli." -A. İlhan. 11. hlk. Çeyizini düzmek için damadın geline verdiği para, kalın. 12. mec. Sıkıntı. 13. mec. Ağırbaşlılık: Çocuğa yıllar geçtikçe bir ağırlık geldi. 14. mec. Değerli olma durumu: Hediyenin ağırlığı. 15. mec. Uyuşukluk ve gevşeklik durumu: "Beynime bir ağırlık peyda olmuştu." -A. Gündüz. 16. ask. Orduda bir birliğin cephane, yiyecek ve eşya yükleri: "Akşama doğru, ağırlığın başında bezgin neferlere iş gördürmeye uğraşıyordum." -F. R. Atay. 17. fiz. Yer çekiminin, bir cismin molekülleri üzerindeki etkisinin oluşturduğu bileşke, gravite. 18. sp. Güreş, boks, halter, judo vb. spor dallarında, sporcuların kilolarına göre girdikleri kategori.
yük
is. 1. Araba, hayvan vb.nin taşıdığı şeylerin hepsi: "Çölde yük götüren vasıta develer, insan taşıyan vasıta hecinlerdir." -F. R. Atay. 2. Bir şeyin ağırlığı. 3. Araba, hayvan vb.nin taşıyabildiği miktar: Bir araba yükü odun. 4. Eşya: Bütün yükü bu bavul. 5. mec. Birinin üzerine almak zorunda kaldığı ağır görev: Ben bu yükün altına giremem. Bu yüke herkes katlanamaz. 6. mec. Tedirginlik veren şey, engel. 7. fiz. Bir cismin yüzeyinde biriken elektrik miktarı. 8. tar. Yüz bin kuruşluk mal veya tutar: "Mademki öyledir, bir yük getirip satan herkes iki akçe versin." -T. Buğra. 9. hlk. Doğacak bebek. 10. esk. Yüklük: "Haydi şu yüke giriver!.." -S. F. Abasıyanık.
is. 1. Araba, hayvan vb.nin taşıdığı şeylerin hepsi: "Çölde yük götüren vasıta develer, insan taşıyan vasıta hecinlerdir." -F. R. Atay. 2. Bir şeyin ağırlığı. 3. Araba, hayvan vb.nin taşıyabildiği miktar: Bir araba yükü odun. 4. Eşya: Bütün yükü bu bavul. 5. mec. Birinin üzerine almak zorunda kaldığı ağır görev: Ben bu yükün altına giremem. Bu yüke herkes katlanamaz. 6. mec. Tedirginlik veren şey, engel. 7. fiz. Bir cismin yüzeyinde biriken elektrik miktarı. 8. tar. Yüz bin kuruşluk mal veya tutar: "Mademki öyledir, bir yük getirip satan herkes iki akçe versin." -T. Buğra. 9. hlk. Doğacak bebek. 10. esk. Yüklük: "Haydi şu yüke giriver!.." -S. F. Abasıyanık.
Yakın Kelimeler
Google Reklamları
(Tahmin etmek için bir harf girin)
