ödemek (-i) 1. Bir alışveriş ilişkisinde, borcu alacaklıya vermek, tediye etmek:
"Borç varsa benimkidir, onu ödemek ve teşekkür etmek lazım." -R. H. Karay. 2. Bir alışverişte alınan şeyin karşılığını alacaklıya vermek. 3. Bedelini vererek bir zararı karşılamak, tazmin etmek. 4. Bir iş, bir kuruluş harcanan, yatırılan parayı çıkartmak, itfa etmek:
Bu fabrika sermayesini beş yılda ödedi. 5.
mec. Bir işin, bir görevin karşılığını vermek:
"Bir gece de onunla kal. Bize yaptıklarını ödemiş olursun." -S. F. Abasıyanık. 6.
mec. Bir şey karşısında fedakârlık etmek, bir şey elde etmek için özveride bulunmak.
vermek (-i, -e) 1. Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek:
"Okumadığım zaman tavukların bahçesindeyim, yemlerini ben veririm." -Ö. Seyfettin. 2. Bırakmak veya bağışlamak:
"Hırsımdan bazılarına bedava verdim, alın götürün, diye bağırdım." -H. C. Yalçın. 3. Ondan bilmek, atfetmek:
"Bilgin'in bu çekingen tavırlarını kusurlu ve zayıf oluşuna verdi..." -F. R. Atay. 4. Düşünce veya bilgi anlatan şeyleri başkalarına iletmek, bildirmek:
"Geçenlerde bir derginin, ‘Eski ünlüler ne yapıyor?' adlı bir röportajına verdiği cevapları okudum." -H. Taner. 5. Döndürmek, çevirmek, yöneltmek:
"Arabanın burnunu, en tenha kahvelerden birinin önünde, rıhtıma verdiler." -A. İlhan. 6. Herhangi bir duruma yol açmak:
"Kendilerine iyi bir çalışma fırsatı verdim." -Y. K. Karaosmanoğlu. 7. Eğlenceli toplantı düzenlemek, konuk çağırıp ağırlamak:
Yemek vermek. Balo vermek. 8. Topluluk önünde sanatını göstermek, icra etmek:
Konser vermek. Resital vermek. 9. Topluluk önünde bilimsel konudaki bildirisini sunmak:
Konferans vermek. 10. Satmak:
Ucuz pahalı deme de ver gitsin; ver de kurtul. 11. Kızı, kadını biriyle evlendirmek:
"Uzun Osman, Zeynep'le Süleyman'a, ikisini birbirine vereceğini söylediği zaman şaşmadılar." -H. E. Adıvar. 12.
(-i) Ödemek:
"Haydi ... arabaya atlayın... Köşkten parayı verirler." -P. Safa. 13. Yaymak:
Ses vermek. Korku vermek. Işık vermek. 14. Bitki ve ağaç, ürün üretmek:
"Dal budak saldı, yemiş vermeye başladı." -R. E. Ünaydın. 15. Herhangi bir şey ortaya çıkarmak, oluşturmak:
"Kendisi de muhakkak artistlerden, güzel eser veren, güzel konuşan, hayalleri işlek adamlardan hoşlanıyor." -R. H. Karay. 16. Hepsini herhangi bir duruma sokmak:
Ateşe vermek. Ortalığı heyecana vermek. 17. Sahip olmasını sağlamak. 18. Bir şey üzerinde etki yapmak, biçimini değiştirmek:
Hareket vermek. Biçim vermek. 19. Tespit etmek:
Randevu vermek. Ad vermek. 20. Kazandırmak, katmak:
Tat, çeşni vermek. 21. Ayırmak, harcamak:
Emek vermek. Zaman vermek. 22. Dayamak:
Duvara sırtını verip çömeldi. 23.
(yar) Kök veya gövdeleri sonuna -ı (-i, -u, -ü) eki almış fiillere gelerek tezlik bildiren birleşik fiiller oluşturur:
alıvermek, dizivermek, yapıvermek, görüvermek.