Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

vermek ne demek?

 - 4 sözlük, 8 sonuç.

Güncel Türkçe Sözlük

vermek, -ir anlamı
(-i, -e) 1. Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek: "Okumadığım zaman tavukların bahçesindeyim, yemlerini ben veririm." -Ö. Seyfettin. 2. Bırakmak veya bağışlamak: "Hırsımdan bazılarına bedava verdim, alın götürün, diye bağırdım." -H. C. Yalçın. 3. Ondan bilmek, atfetmek: "Bilgin'in bu çekingen tavırlarını kusurlu ve zayıf oluşuna verdi..." -F. R. Atay. 4. Düşünce veya bilgi anlatan şeyleri başkalarına iletmek, bildirmek: "Geçenlerde bir derginin, ‘Eski ünlüler ne yapıyor?' adlı bir röportajına verdiği cevapları okudum." -H. Taner. 5. Döndürmek, çevirmek, yöneltmek: "Arabanın burnunu, en tenha kahvelerden birinin önünde, rıhtıma verdiler." -A. İlhan. 6. Herhangi bir duruma yol açmak: "Kendilerine iyi bir çalışma fırsatı verdim." -Y. K. Karaosmanoğlu. 7. Eğlenceli toplantı düzenlemek, konuk çağırıp ağırlamak: Yemek vermek. Balo vermek. 8. Topluluk önünde sanatını göstermek, icra etmek: Konser vermek. Resital vermek. 9. Topluluk önünde bilimsel konudaki bildirisini sunmak: Konferans vermek. 10. Satmak: Ucuz pahalı deme de ver gitsin; ver de kurtul. 11. Kızı, kadını biriyle evlendirmek: "Uzun Osman, Zeynep'le Süleyman'a, ikisini birbirine vereceğini söylediği zaman şaşmadılar." -H. E. Adıvar. 12. (-i) Ödemek: "Haydi ... arabaya atlayın... Köşkten parayı verirler." -P. Safa. 13. Yaymak: Ses vermek. Korku vermek. Işık vermek. 14. Bitki ve ağaç, ürün üretmek: "Dal budak saldı, yemiş vermeye başladı." -R. E. Ünaydın. 15. Herhangi bir şey ortaya çıkarmak, oluşturmak: "Kendisi de muhakkak artistlerden, güzel eser veren, güzel konuşan, hayalleri işlek adamlardan hoşlanıyor." -R. H. Karay. 16. Hepsini herhangi bir duruma sokmak: Ateşe vermek. Ortalığı heyecana vermek. 17. Sahip olmasını sağlamak. 18. Bir şey üzerinde etki yapmak, biçimini değiştirmek: Hareket vermek. Biçim vermek. 19. Tespit etmek: Randevu vermek. Ad vermek. 20. Kazandırmak, katmak: Tat, çeşni vermek. 21. Ayırmak, harcamak: Emek vermek. Zaman vermek. 22. Dayamak: Duvara sırtını verip çömeldi. 23. (yar) Kök veya gövdeleri sonuna -ı (-i, -u, -ü) eki almış fiillere gelerek tezlik bildiren birleşik fiiller oluşturur: alıvermek, dizivermek, yapıvermek, görüvermek.

Tarama Sözlüğü

vermek anlamı
Göndermek.

Türkçe - İngilizce

vermek anlamı
fiil
1) give
2) grant
3) allow
4) deliver
5) furnish
6) offer
7) impart
8) let
9) give away
10) render
11) assign
12) bring
13) serve
14) place
15) lend
16) give in
17) yield
18) present
19) inflict
20) pass
21) hand
22) confer
23) throw
24) bestow
25) award
26) administer
27) produce
28) donate
29) bear
30) extend
31) reach
32) hand over
33) put up
34) let out
35) hand out
36) hand in
37) distribute
38) bring in
39) cede
40) dedicate
41) accord
42) pass in
43) insert
44) adjudge
45) adduce
46) charter
47) come across with
48) contribute
49) instate
50) tender
51) inoculate
52) deliver up
53) dispose of
54) endow

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

vermek anlamı
Bir durumu, bir eylemi sürekli ve etkin biçimde sağlamak: Hırsız kaçınca verdiler ardından kurşunu.

-Trabzon

vermek anlamı
Vermek (bakınız» virmek)
vermek anlamı
< ET bermek: vermek
vermek anlamı
(Sürüyü) salmak, yaymak

Rize

vermek anlamı
1. Hediye etmek. 2. Bağışlamak. 3. Harcamak 4. Müracaat etmek, baş vurmak. 5. (kız) Evlendirmek, bakınız» koçumak 6. İade etmek. 7. Nasib etmek. 8. Öğretmek // baş vermek: canından olmak, ölmek // cevap vermek: karşılık vermek, cevap vermek // karal vermek: karalaştırmak // yayum vermek : faş etmek, her tarafa duyurmak // yuz vermek: yüz vermek // zulum vermek: zulm etmek, eziyet çektirmek // bereket versun: şükür ki, Allahtan // tanişloh vermamek: tanımazlıktan gelmek.

vermek eş anlamlısı

atfetmek
(-e) (a'tfetmek) 1. Bir işi veya bir sözü bir kimseye mal etmek, yüklemek, isnat etmek. 2. Yöneltmek, çevirmek: "Hancı yüzüme, bir şey anlamamış gibi garip bir nazar atfetti." -Ö. Seyfettin.
ayırmak
(-i, -e) 1. Bölmek: Elmayı dörde ayırmak. 2. (-e, -den) Bir bütünden bir parçayı herhangi bir amaçla bir tarafa koymak, saklamak: Çocuklara pastadan biraz ayırdım. 3. Bir yeri bir engelle bölmek. 4. (-den) Birbirinden uzaklaştırmak. 5. (-i) Nitelik değişikliğini anlamak, fark etmek. 6. (-den, -e) Seçmek: "Günün fıkralarından bu kitaba ayırdıklarım pek azdır." -F. R. Atay. 7. (-i, -den) İki veya daha çok kimse arasındaki anlaşmayı, uzlaşmayı bozmak: Karıyı kocasından ayırmak. 8. (-i, -den) Farklı davranmak, fark gözetmek: Çocuklarımın hepsini aynı derecede severim, onları hiç birbirinden ayırır mıyım? 9. Bir şey veya yeri, bir şey veya kimse için kullanmayı belirlemek, tahsis etmek: Odayı çocuklara ayırmak.
bildirmek
(-e) 1. Herhangi bir şeyi haber vermek: "Anası böyle söyledi, gene de gidip kocasına bildirdi." -M. Ş. Esendal. 2. (nsz) Herhangi bir konuda bilgi vermek: "Gönderdiğim mektubun bir ehemmiyeti yoktur, diye bildir, dedi." -F. R. Atay. 3. (-i) Anlatmak, ifade etmek: "Sadi hem acele acele konuşarak fikirlerini bildiriyor hem de gözlerini ileriye uçan bisikletlerden hiç alamıyordu." -H. Taner.
çevirmek
(-i) 1. Bir şeyin yönünü değiştirmek: "Nefes nefese koşan anneme, başını çevirmeden cevap verdi." -Y. Z. Ortaç. 2. Öteki yüzünü görünür duruma getirmek: "Sermet defterinin yapraklarını çeviriyordu." -Ö. Seyfettin. 3. Döndürerek hareket ettirmek: "Resimleri albüme yapıştırırken kocası da radyonun düğmesini çevirdi." -S. F. Abasıyanık. 4. Yönetmek, idare etmek: "Eteği belinde, bütün evi o çeviriyor." -H. Taner. 5. Durdurmak: Taksi çevirmek. 6. Yolundan alıkoymak, yoldan döndürmek: Arkadaşı bizi çevirip evine götürdü. 7. Geri göndermek: Kendisine yollanan parayı çevirmiş. 8. Bir giyeceği söküp iç yüzünü dışa getirmek. 9. Çevrilemek, tevil etmek: Sözü işine geldiği gibi çevirdi. 10. (-den) Çeviri yapmak: "Romanlar, hikâyeler yazar; yahut Fransızcadan çevirirmiş." -M. Ş. Esendal. 11. (-i, -le) Bir yerin çevresini bir şeyle sarmak, kuşatmak: Bağı duvarla çevirmek. 12. (-i, -e) Bir durumdan başka duruma getirmek, dönüştürmek: Evlerini otele çevirdiler. 13. (-den, -e) Bir durumdan başka duruma geçmek. 14. (nsz) Kâğıt oyunu oynamak. 15. (nsz) mec. Hile, dolap, dalavere vb. dürüst olmayan davranışlar ortaya koymak: "Bendenize şikâyetlerin yapılmaması, iş çevirmek isteyenlerin muvaffak olamayacaklarını bilmeleri neticesidir." -Atatürk. 16. (-i, -e) mec. Kötü bir duruma getirmek: Adamı maskaraya çevirmek.
dayamak
(-i, -e) 1. Yaslamak: "Sol kolunu yürürken hep kalçasına dayardı." -Ö. Seyfettin. 2. Bir yerden, bir kimseden yararlanmak, güç almak: "Kürekleri iskeleye dayayarak bütün hızıyla itti." -S. F. Abasıyanık. 3. Korkutmak için hızla, öfkeyle yaklaştırmak, uzatmak: Mektubu gözüne dayadı. Bıçağı göğsüne dayadı. 4. (-e) Varmak, ulaşmak. 5. mec. Kalitesiz, kötü veya çürük bir malı, gizlice iyi olanların arasına katıp müşteriye satmak. 6. (-e) tkz. Vakit geçirmeden, bekletmeden vermek: "Tezgâha giden garson, önüme koca bir kadeh rakı dayadı." -O. C. Kaygılı. 7. (-i) hlk. Kapı veya pencereyi ardına kadar açmak.
döndürmek
(-i, -e) 1. Dönmesini sağlamak. 2. (-i) Başarısız saymak, geri çevirmek: Sınavda döndürmüşler. 3. Çevirmek: "Oğlu başını arkaya döndürdü." -H. R. Gürpınar. 4. mec. ... bir duruma getirmek: Beni serseme döndürdü. 5. mec. Düzene koymak, yönetmek: Tek başına bütün evi döndürüyor.
harcamak
(-i) 1. Bir iş görmek veya bir şey satın almak için parayı elden çıkarmak, sarf etmek: "İki maaşımı hastalığına harcadığım talebe, sonbaharla beraber ölmüştü." -S. F. Abasıyanık. 2. Bir şey yapmak için kullanmak, tüketmek: Bu beş ton demiri bu yapıya harcadık. Bu yemek için bir saatimi harcadım. 3. mec. Birinin değer ve onurunu kırıcı bir durum yaratmak: "Bir delilik yaptı ve otobüsteki kız uğruna Arzu'yu harcadı." -M. Uyguner. 4. mec. Manevi yönden kötü duruma düşürmek, feda etmek: Çoluk çocuğu uğruna kendini harcadı. 5. argo Yok olmasına, ölmesine sebep olmak.
icra etmek
1) yapmak: "Hiçbir felaket ona büyük bir tesir icra etmiyor." -S. F. Abasıyanık. 2) yorumlamak: "Ankara Radyosu sanatçıları Hacı Arif Bey'den kürdilihicazkâr makamını icra ediyorlardı." -H. Taner.
iletmek
(-i) 1. Götürmek, ulaştırmak, nakletmek, geçirmek: "Bunların tek kaygıları gördüklerini, duyduklarını okurlara iletmektir." -S. Birsel. 2. fiz. Elektrik akımı, ısı, gaz vb.ni bir yerden başka bir yere götürmek.
katmak
(-i, -e) 1. Bir şeyin içine, üstüne veya yanına, niteliğini değiştirmek veya niceliğini artırmak için başka bir şey eklemek, karıştırmak: Sirkeye su katmak. 2. Bir araya getirmek: "Fadime, bu yavru bolluğu arasında kuzuları çocuklara ve çocukları kuzulara katarak en olgun bir saadet içinde yaşamış." -H. E. Adıvar. 3. Birlikte göndermek: Kafileye muhafız katmak. 4. hlk. Döllenmeyi sağlamak için erkek hayvanı dişinin yanına salmak.
oluşturmak
(-i) Oluşmasını sağlamak, meydana getirmek, teşekkül ettirmek, tekvin etmek: "Bu kahraman orduyu doğuran ve oluşturan bu millet var oldukça: Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak!" -B. Felek.
ödemek
(-i) 1. Bir alışveriş ilişkisinde, borcu alacaklıya vermek, tediye etmek: "Borç varsa benimkidir, onu ödemek ve teşekkür etmek lazım." -R. H. Karay. 2. Bir alışverişte alınan şeyin karşılığını alacaklıya vermek. 3. Bedelini vererek bir zararı karşılamak, tazmin etmek. 4. Bir iş, bir kuruluş harcanan, yatırılan parayı çıkartmak, itfa etmek: Bu fabrika sermayesini beş yılda ödedi. 5. mec. Bir işin, bir görevin karşılığını vermek: "Bir gece de onunla kal. Bize yaptıklarını ödemiş olursun." -S. F. Abasıyanık. 6. mec. Bir şey karşısında fedakârlık etmek, bir şey elde etmek için özveride bulunmak.
satmak
(-i) 1. Bir değer karşılığında bir malı alıcıya vermek: "Geniş arazisini parselleyip sattı." -T. Buğra. 2. (nsz) mec. Kendinde olmayan bir şeyi var gibi göstermek, taslamak: "Onun yerinde kim olsa bu kadar azamet satardı." -P. Safa. 3. mec. Bir kimse, kendini veya başkasını olduğundan daha önemli, yetkili ve değerli göstermek. 4. mec. Bir çıkar karşılığında bir şeyi gözden çıkarmak, feda etmek. 5. argo Bir yolunu bularak birinden ayrılmak: Yanımdakini satamazsam size gelemeyeceğim.
tespit etmek
1) bir şeyi sağlam bir biçimde yerleştirmek, oynamaz duruma getirmek; 2) bir durumu kuşkuya düşürmeyecek biçimde göstermek: "Hayal meyal seçtiklerini isabetle tespit edemezler." -A. Ş. Hisar. 3) belirlemek: "Karargâhtakilerin hiçbiri, yüzü paramparça olmuş bu delikanlının kimliğini tespit edemedi." -İ. O. Anar. 4) sabitlemek.
üzerinde
zf. 1. Üstünde: "Donanan minareler sanki yolun üzerinde yakılan meşalelerdir." -R. E. Ünaydın. 2. ... ile ilgili, üzerine: "Hacı Ömer'in hatırı için gecelerce başımı soğuk su ile ıslatarak kitaplar üzerinde çalıştım." -R. N. Güntekin.
yaymak
(-i, -e) 1. Bir şeyi açarak, düzelterek bir alanı örtecek biçimde sermek: "Kardeşleri çardağın içine, dışına yatakları yayıyorlardı." -N. Cumalı. 2. Birçok kimseye duyurmak: "Kıran Bey, çetesinin şöhretini her tarafa yaydı." -R. H. Karay. 3. Çevreye dağılmasına sebep olmak: Sıtmayı çevreye yayan sivrisineklerdir. 4. (-i) Sınırı genişletmek: Tozu yaymak. Lekeyi yaymak. 5. (-i) Koyun, inek vb.ni otlatmak. 6. (-i) Dağınık ve düzensiz bir biçimde saçmak, dağıtmak.
yöneltmek
(-i, -e) 1. Bir şeye belli bir yön vermek, yönelmesini sağlamak, çevirmek, tevcih etmek. 2. Birine veya bir şeye doğru bakmak: Bakışlarını ona yöneltti. 3. Birine bir şey söylemek, tevcih etmek: "Yine ünlü kişiler çeşitli konularda konuşur, ardından dinleyiciler onlara sorular yöneltirlerdi." -H. Taner.

"vermek" için örnek kullanımlar

dakikada cevap vermek istedi ancak Pizarro bu sefer golü bulamayan isimdi.
asked to respond to minute goal, but this time I can not find the name Pizarro.
Kaynak: ankarahaber.com
Büyüyle birlikte hayatı kabusa dönen Hürrem, buna bir son vermek ister.
Hürrem with magic returning to life a nightmare, you want to put an end to it.
Kaynak: gazetea24.com
Doktorların ortak cevabı; "Twitter'dan diyet listesi vermek çok yanlış."
A common response of doctors, "the list of twitter to your diet is very wrong."
Kaynak: internethaber.com
Kabak tadı vermek, bir durumun, özellikle bir konuşma veya tartışmanın sıkıntı verecek kadar çok uzadığı anlamında deyim. Deyimdeki "kabak
Kaynak: Kabak tadı vermek
yazılımları çalıştırmak, komut vermek gibi klavye den yazma zorunluluğunu ortadan kaldıran, Microsoft şirketinin geliştirdiği dünyada en
Kaynak: Microsoft Windows
Mayın, kara taşıtlarını, gemi leri veya hava araçlarını tahrip ya da hasar vermek, personeli yaralamak, öldürmek veya diğer şekillerde
Kaynak: Mayın
Şirket 1953 yılında caz türü için hizmet vermek amacıyla açılmıştır, daha sonra ise genişleyerek tüm müzik türlerine hizmet alanı
Kaynak: Epic Records
Boya, herhangi bir nesnenin renk vermek için veya koruma amaçlı olarak uygulanan kaplamaya denir. Boya hemen hemen tüm malzemelere
Kaynak: Boya
Öğretim görevlisi, doktora derecesine sahip olma zorunluluğu olmayan ve özel uzmanlığı gerektiren konularda ders vermek üzere geçici veya
Kaynak: Öğretim görevlisi
Aromalar, koku veya tat vermek ya da gıdaların sahip olduğu koku veya tadı kuvvetlendirmek ya da değiştirmek amacıyla gıdalara ilave edilen
Kaynak: Aroma
Çimlenme, tohum da bulunan embriyo nun uygun şartlar bulunca gelişerek ana bitkiye benzer bitkiyi vermek üzere tohumdan çıkarak serbest
Kaynak: Çimlenme
karakter vermek, çeşitli müesseselerin vazifelerini tesbit etme ihtiyacı duyulduğundan; Fatih Sultan Mehmed tarafından düzenlenen kanunname.
Kaynak: Fatih Kanunnamesi
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Türkiye'nin radyasyon ve nükleer enerji politikasına yön vermek üzere kurulmuş kurum. Tarihçe
Kaynak: Türkiye Atom Enerjisi Kurumu
Didaktik Şiir belli bir düşünceyi aşılamak veya belli bir konuda öğüt, bilgi vermek, bir ahlak dersi çıkarmak amacıyla öğretici nitelikte
Kaynak: Didaktik şiir
Beyazıt Kulesi, yangın ları gözetlemek ve haber vermek amacıyla İstanbul 'un Beyazıt semtinde 1749 yılında inşa edilen 85 metre
Kaynak: Beyazıt Kulesi
WebKit, web tarayıcı larına web sayfa larını işlemesine izin vermek için tasarlanmış bir yerleşim motoru dur. Webkit motoru penceredeki
Kaynak: WebKit
İnas Sanayi-i Nefise Mektebi, kadınlara güzel sanatlar eğitimi vermek için İstanbul 'da 1914 yılında kurulan ve 1920'lerde kız-erkek
Kaynak: İnas Sanayi-i Nefise Mektebi
Kamu ve özel sektör çalışanlarına Avrupa bütünleşmesinin çeşitli yönleriyle ilgili eğitim vermek amacıyla Ankara Üniversitesi bünyesinde
Kaynak: Ankara Üniversitesi Avrupa Topluluğu Araştırma ve Uygulama Merkezi
Okutman, dil dersleri vermek, eski dilde yazılmış metinleri çözümlemek gibi asıl öğretime yardımcı işlerle uğraşır. Fakülte yönetim
Kaynak: Okutman
Büyük ağ kullanıcılarına hizmet vermek üzere veri sunucuları ile birlikte farklı tipte veri depolama cihazinı birbirine bağlayan, özel
Kaynak: Storage area network

Yakın Kelimeler

Google Reklamları
(Tahmin etmek için bir harf girin)
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.