bozulmak (nsz) 1. Bozma işine konu olmak:
"Pazarlık bozulur, nişan bozulur, makine bozulur, mal bozulur." -B. Felek. 2. Yiyecek kokmak, yenilemeyecek duruma gelmek, ekşimek:
Et bozulmuş. 3. Dağılmak, bozguna uğramak:
"Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez'den geçiyordu." -Ö. Seyfettin. 4. Taşıt arızalanmak. 5.
mec. İyi ve değerli niteliğini yitirmek. 6.
mec. Bir şeye kızmak, içerlemek:
"Karısının bu ikinci ihtarı ile biraz bozulan adam salıncaktan atladı." -O. C. Kaygılı. 7.
mec. Sağlığını yitirip zayıflamak.
erimek (nsz) 1. Katı cisim sıvı içine karışarak sıvı durumuna geçmek:
Şeker suda erir. 2. Katı cisim ısı etkisiyle sıvı duruma gelmek:
"Yüzündeki karlar eriyince beyaz, yuvarlak bir yüz meydana çıkmıştı." -S. F. Abasıyanık. 3. Dokumalar aşınıp incelerek dağılmak. 4.
mec. Çok zayıflamak:
"Günden güne eriyen Kerime'yi, o tek kardeşimi kurtarabilirim ümidiyle size koştum." -A. Gündüz. 5.
mec. Utancından çok sıkılmak. 6.
mec. Yok olmak, bitmek, tükenmek:
"Güzel hayatımız da bir göz açıp kapayışta eridi." -R. H. Karay.