döküntü is. 1. Dökülmüş, saçılmış şeyler:
"Onlar kendi küfleri, kendi yırtık pırtıkları, kendi döküntüleriyle yaşayabiliyorlar." -Y. K. Beyatlı. 2. Bir topluluktan geri kalmış kimseler. 3. Deniz yüzüne yakın, üzerinde dalgaların çatladığı kaya kümesi. 4. Kâğıtçılıkta üretimin herhangi bir safhasında ıskartaya çıkan, genellikle tekrar hamur durumuna getirilen, yaş ve kuru biçimleri olan kâğıt veya karton artığı. 5.
mec. Değersiz, bayağı, ayaktakımından olan kimse:
"Meşrutiyete uygun yönetim, yurt hainlerinin döküntüleriyle kurulamaz." -H. C. Yalçın. 6.
sf. mec. İşe yaramayan, değersiz, kötü, berbat:
"Şoföre önce kentin en döküntü mahallelerinin adını söylediler." -Ç. Altan. 7.
tıp Bazı hastalıklarda görülen çıban, leke, uçuk, kızarıklık vb. belirti. 8.
coğ. Parçalanan taşların yamaç aşağı kayması, yuvarlanması, etekte birikmesiyle oluşan yer.