Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

çöreklenmek ne demek?

 - 2 sözlük, 2 sonuç.

Güncel Türkçe Sözlük

çöreklenmek anlamı
(nsz) 1. Yılan halka durumunda kıvrılıp toplanmak. 2. Çökmek, çömelmek: "Bir sıtma nöbeti içinde titreyerek olduğu yere çöreklendi." -S. F. Abasıyanık. 3. alay Rahat bir biçimde yayılıp oturmak. 4. mec. Bir yerde, orada yaşayanları rahatsız etme pahasına sürekli kalmak, yerleşmek: Geldi, çöreklendi, gitmek bilmedi. 5. mec. Bir duyguyu güçlü ve sürekli olarak duymak: "Yıllarca beklenen bir yolcunun gecikmesinden doğan sıkıntı, ağrılarıyla içime çöreklendi." -A. Gündüz.

Türkçe - İngilizce

çöreklenmek anlamı
fiil
1) coil oneself up
2) twine itself
3) wreathe

çöreklenmek eş anlamlısı

çökmek
(nsz) 1. Bulunduğu düzeyden aşağı inmek, çukurlaşmak: Toprak çökmek. Yol çökmek. 2. Üzerinde bulunduğu yere yıkılmak: Tavan çökmek. Döşeme çökmek. Ev çökmek. 3. (-e) Çömelmek: "Suyun başına çöküp ellerini, yüzünü yıkamaya koyuldu." -H. F. Ozansoy. 4. (-e) Oturmak, birdenbire oturmak: "Soluk soluğa yere çöktü." -F. R. Atay. 5. Deve, sığır vb. olduğu yere oturmak: "Boz renkli bir kaya, tıpkı çökmüş bir hecin sırtını andırıyordu." -Y. K. Karaosmanoğlu. 6. Şakak, avurt vb. içeri doğru girmek, çukurlaşmak: "Kadının yanakları daha fazla çöktü." -H. E. Adıvar. 7. Basmak, yayılmak: "Geceleri bazen öyle bir sessizlik çöküyor ki muharebenin bu yerlerde olduğuna insanın inanamayacağı geliyor." -N. F. Kısakürek. 8. Sis, duman vb. inerek kaplamak: "Alaca karanlıklar çökerken köşk bahçesinin parmaklıklarında görünmektedir." -S. Birsel. 9. mec. Sarsılıp dinçliğini yitirmek: "Şayet iradesiz bir adamsanız az zamanda çürüyüp çökmeniz pek mümkündür." -R. H. Karay. 10. Tortu dibe inmek. 11. mec. Son bulmak, yıkılıp dağılmak: Bizans İmparatorluğu 1453'te çöktü. "Bir gün vatan çöktü ve millî mabetler istila edildi." -A. Gündüz. 12. (-e) mec. Yoğun bir biçimde duymak: "Mustafa Kemal'in içine ilk defa bu lisede vatan kaygısı çöktü." -F. R. Atay.
yerleşmek
(-e) 1. Yerine iyice oturmak, yerinde sabit olmak: Bu taş buraya adamakıllı yerleşmiş. 2. Yer bulup oturmak: "Arabaya, birbirine sıkışarak yerleştiler." -S. F. Abasıyanık. 3. Çalışmak üzere bir iş yerine başlamak: Oğlu bankaya yerleşmiş. 4. Bir yerde oturmaya, yaşamaya başlamak: "Rıza böylece ahırın üst katındaki dairesine yerleşti." -H. Taner. 5. (nsz) Eşyayı yerli yerine koymak: Taşındık, ama daha yerleşemedik. 6. Rahat bir biçimde oturmak: Koltuğa iyice yerleşti. 7. (nsz) mec. Yaygın duruma gelmek, tutunmak: "Demokrasinin ne suretle yerleşip kalabileceği hakkında garip fikirleri vardır." -H. E. Adıvar. 8. (nsz, -e) mec. Alışılmak, kullanılır olmak: Birtakım yeni kelimeler zamanla yerleşiyor. 9. Sınav sonucuna göre herhangi bir eğitim kurumunda okumaya hak kazanmak, okumaya başlamak.
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.