dirimsel sf. Hayatla ilgili veya hayata bağlı olan, dirimlik, hayati.
gelir is. 1. Bir kimseye veya topluluğa belli zamanlarda, belli yerlerden gelen para, varidat:
"Saklanan bir gelir vardı ki aç, çıplak kalmıyorlardı." -M. Yesari. 2. Bir ekonomik birimin belli bir süre içinde kazandırdığı aylık, kira vb. getiri, varidat, irat.
hayat(I)
is. (haya:tı) 1. Canlı, sağ olma durumu. 2. Yaşam:
"Hayat sahnesinde yetmiş üç yaşın basamaklarındayım." -H. F. Ozansoy. 3. Hayat biçimi, içinde yaşanılan şartların bütünü, yaşantı:
Köy hayatı. Gece hayatı. 4. Meslek:
"Uzun dualardan sonra bana denizcilik hayatını anlatmaya başladı." -R. N. Güntekin. 5. Geçim şartlarının bütünü:
"Hayatımı yazılarımla kazanırım." -H. E. Adıvar. 6. Canlılığı gösteren hareket, kaynaşma:
Bu köyde hiç hayat yok. 7.
din b. Yazgı:
Hayat onları bir türlü birleştirmedi. 8. Yaşamayı sağlayan şartların bütünü:
Ayda hayat yok. 9. Bir kimsenin tarihsel biyografisi, hayat öyküsü, hayat hikâyesi:
Atatürk'ün hayatı. hayat(II)
is. hlk. 1. Genellikle köy ve kasaba evlerinde, üstü kapalı, bir veya birkaç yanı açık sofa. 2. Avlu. 3. Balkon. 4. Sundurma.
sağlık is. 1. Vücudun hasta olmaması durumu, vücut esenliği, esenlik, sıhhat, afiyet:
Sağlığa zarar veren şeylerden kaçınmalı. 2. Sağ, canlı, diri olma durumu:
"Hatta kilise yetkilileri onun sağlığından endişeye düştüler." -İ. O. Anar.
yaşam is. Doğumla ölüm arasında yaşanan süre, ömür, hayat:
"Oysa bizi bekleyen yaşam bu değildi." -R. Mağden.