Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

dökülmek ne demek?

 - 4 sözlük, 5 sonuç.

Güncel Türkçe Sözlük

dökülmek anlamı
(nsz) 1. Dökme işi yapılmak veya dökme işine konu olmak: "Tepesinden saçları bir hayli dökülmüştü." -S. F. Abasıyanık. 2. Kumaş dökümlü olmak. 3. Bir işi, bir konuyu ele alış biçiminde değişiklik olmak. 4. (-e) Düşmek: "Bizim motor ikiye bölünüp suya döküldüğümüzde, dört kişiydik." -Z. Selimoğlu. 5. Çıkmak, ortaya konulmak: "Âdeta düşünmeksizin kaleminden masal sahnelerine benzeyen dağ, dere, uçurum resimleri dökülüyordu." -R. N. Güntekin. 6. Kaplamak, yayılmak: "Duvarlar, bütün ışıkları yutuyor, halkın üstüne bir toprak rengi dökülüyor." -M. Ş. Esendal. 7. (-e) Salınmak, serbest bırakılmak: "Saçlarını arkaya atıp ensesine dökülen buklelerini kabarttı." -H. Taner. 8. (-e) mec. Kır, sokak vb. yerlerde insanlar çokça birikmek: "Bahar o sene erken gelmiş, herkes tarlalara dökülmüştü." -S. F. Abasıyanık. 9. mec. Çok eskimiş olmak, değerini ve güzelliğini yitirmek: "Yaşayan, var olan her şey eskiyip dökülecek." -B. R. Eyuboğlu. 10. mec. Çok yorgun, hasta olmak: "Erkek arıların takatleri kesilmeye başlar, bir bir dökülür, ölür giderler." -T. Buğra. 11. coğ. Akarsular, göl veya denize akmak.

Tarama Sözlüğü

dökülmek anlamı
Birden topluca inmek

Türkçe - İngilizce

dökülmek anlamı
fiil
1) spill
2) come off
3) pour
4) rub off
5) fall
6) fall out
7) be poured
8) teem
9) peel
10) fall into
11) pour forth
12) empty
13) trail
14) peel off
15) fall off
16) pour out
17) fall into decay
18) feel cheap
19) go to pieces
20) disgorge
21) drape
22) disembogue
23) course
24) flow
25) molder
26) moulder
27) run down
28) slop over

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

dökülmek anlamı
Donmak, çok üşümekten sızlamak: Soğuktan elimin bannakları döküldü.

*Bor -Niğde

dökülmek anlamı
Oynayan kimse vücudunun herhangi bir kısmını fazlaca oynatıp titretmek.

*Bor -Niğde

dökülmek eş anlamlısı

düşmek
(-e) 1. Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek: "Havada uçan kuş vurulmuş gibi birdenbire sokağa düşüyor." -R. N. Güntekin. 2. (-den) Durduğu, bulunduğu, tutunduğu yerden ayrılarak veya dayanağını, dengesini yitirerek yukarıdan aşağıya inmek: "Çocukken ağaçtan düşüp ayağım kırılmıştı da ağlayamamıştım." -S. F. Abasıyanık. 3. Yere devrilmek, yere serilmek: Çocuk koşarken yere düştü. 4. Hava taşıtları kaza sonucu hızla yere inerek çarpmak. 5. Vücuda bol gelen giysi aşağı kaymak. 6. Yağmak: Dağlara kar düştü. 7. Vurmak, değmek, rastlamak: "İnce uzun dallı badem ağaçlarının alaca gölgeleri sahile inen keçi yoluna düşüyordu." -Ö. Seyfettin. 8. (nsz) Vakti gelmeden ölü doğmak. 9. (-den) Atlanmak, aradan çıkmak, eksik kalmak: Kitabın yeni baskısında buradan bir kelime düşmüş. 10. (nsz) Eksilmek: "Gündelikleri yarı yarıya düşmüştü." -N. Cumalı. 11. Bir zorunluluk sebebiyle bulunduğu yerden ayrılmak, gitmek: "Bir lokma ekmek uğruna çoluk çocuğu ile gurbet ellere düşmüştü." -H. Taner. 12. Aşırı ilgi veya sevgi göstermek: Sen bu işin üstüne çok düştün. 13. Uğramak, kapılmak: "Kadınlar yeni baştan telaşa, heyecana, korkuya düştüler." -A. Gündüz. 14. Yakışmak, uygun gelmek: Bu resim buraya iyi düştü. 15. Yakışık almak: "Övünmesi de komşulara, arkadaşlara düşer." -H. Taner. 16. Ödevi veya yetkisi içinde bulunmak: "Bana arada bir bakkaldan tuz, limon almak düşüyor, o kadar." -H. Taner. 17. Bulunmak: "Birlikte evden çıkmışlar, limanda iskelenin karşısına düşen kahveye doğru yürümüşlerdi." -N. Cumalı. 18. Biriyle yaşama, çalışma, birlikte olma durumunda kalmak: "O asker, gittiğimiz yerde bir aralık benim bölüğüme düşmüştü." -R. N. Güntekin. 19. Bir bölüşme sonunda payına ayrılmak: Mirastan ona bu ev düştü. 20. Kötü bir sebeple istenmeden bir yerde bulunmak: "Bu yaşta mahkemelere düşmek..." -S. F. Abasıyanık. 21. (nsz) İşbaşından uzaklaşmak: Kabine düştü. 22. (nsz) Hızı, gücü, değeri azalmak: Arabanın hızı düştü. Paranın değeri düştü. 23. (nsz) Isı, basınç ve ateş, eksilmek, azalmak: "İki gün içinde ateş düştü; ağrılar, sızılar hafifledi." -R. N. Güntekin. 24. (nsz) Düşkünleşmek: "Babam balıkçı amma vaktiyle zenginmiş efendim. Sonradan düşmüş." -R. N. Güntekin. 25. Bir yere ansızın gelmek, damlamak, tesadüfen gelmek: "Bir rastlantı sonucu aralarına düşmüştüm." -H. Taner. 26. Belirli zamana rastlamak: "Babasının Sütlüce'de yeni bir ev alması bu tarihlere düşer." -M. Ş. Esendal. 27. (nsz) Fırsat çıkmak: Bir kelepir düştü. 28. (nsz) Olmak, olumsuz bir duruma girmek: Yorgun düşmek. Zayıf düşmek. Şehit düşmek. Esir düşmek. 29. (nsz) Savaşta savunulmaz duruma gelerek teslim olmak: "Medine'nin düştüğünü söylemek istedim." -F. R. Atay. 30. Bazı deyimlerde "yürümek, birlikte gelmek" anlamlarında kullanılan bir fiil: Önüne, peşine, arkasına düşmek. 31. (nsz) Bayağılaşmak. 32. Alışmak, müptela olmak. 33. tek. Telefon, sanal ağ vb. alanlarda bağlantı kurmak.
kaplamak
(-i) 1. Her yanını örtmek, istila etmek: Bulutlar gökyüzünü kapladı. Sessizlik ortalığı kapladı. 2. Çepeçevre sarmak, kuşatmak: "Evlerin bir tarafını yol, üç tarafını da yine çam ormanları kaplar." -S. F. Abasıyanık. 3. (nsz) Bir kabın, bir kılıfın, bir örtünün içine almak: Yorgan kaplamak. 4. Yayılıp doldurmak, etkisinde bırakmak. 5. Bir yüzeyi döşemek, başka bir nesne ile örtmek: "Dudaklarının üstünü kaplayan muntazam kesilmiş sert ve koyu siyah bıyıkları..." -A. Ş. Hisar. 6. Kaplama adı verilen ince ağaç levhaları, değişik yöntemlerle hazırlanan tablalara yapıştırmak. 7. Bir madeni bir başka madenle kimyasal bir yöntemle örtmek. 8. mec. Bir kimsenin veya bir şeyin nitelikleri herkesçe bilinir olmak: Ünü cihanı kapladı. 9. mec. Duygular için doldurmak: İçini sevinç kapladı. 10. mec. Doldurmak, bastırmak.
yayılmak
(nsz) 1. Yayma işine konu olmak veya yayma işi yapılmak. 2. Hastalık, pek çok kimseye geçmek veya bulaşmak. 3. Genelleşmek: "O zamanlarda saz, halkın bütün sınıfları arasında iyice yayılmıştı." -A. Ş. Hisar. 4. Genişlemek, büyümek: "Bu âdet bir fabrika sahibinin acıklı hayat hikâyesiyle birlikte kondulara yayıldı." -L. Tekin. 5. Serilmek, döşenmek: Odaya bir kilim yayıldı. 6. Koyun, inek vb. otlamak. 7. Rahat bir biçimde, sere serpe oturmak. 8. mec. Ayrıntıya girmek, açılmak: "Türlü yönlerden ele alınabilecek olan bu konuda şimdilik pek yayılmak istemiyorum." -O. V. Kanık.

"dökülmek" için örnek kullanımlar

İlk yıllarda o kadar ölçüsüz balık yakalandı ki, binlerce kasa denize dökülmek zorunda kalındı.
Fish caught in the early years so outrageous that thousands had to come off the sea safe.
Kaynak: hurriyet.com.tr
katına beton dökülmek üzere saat 10.00 sıralarında üzerinde beton pompa makinesi bulunan kamyon getirildi.
queues to come off at 10.00 hours on the concrete floor of the truck concrete pump machine was introduced.
Kaynak: haber27.com
Ancak okul dökülmek üzeredir.
However, the school is about to come off.
Kaynak: manisahabergazetesi.com.tr
Yemekleri bulgur pilavı (yufka ekmeğin üzerine dökülmek suretiyle),tarhana,bulama aşı (yoğurt/yayla çorbası) kuru fasulye,yarma aşı,cılbır
Kaynak: Halitli, Delice
Hazar'a dökülmek üzere sallana sallana yol alıyor. Araz nehri Iğdır sınırı boyunca köyümüzü selden ve felaketten korumak için muhteşem
Kaynak: Çavuşbahçe, Iğdır
DEYİMLER : Olmuşları dökülmek: Özü tutmak: Papucu dama atılmak: Söz vurmak: Siğiliyen sinek olmaması: Sıçan düşse başı yarılır: Tütün çıbığı gibi
Kaynak: Kocaözü, Hekimhan
Süzdürülmüş bu haline ekşi denilirdi ve sofralarımızda üzerine şeker dökülmek suretiyle yenilirdi. Keş: Süzdürülmüş ve içine tuz katılarak
Kaynak: Çoğullu, Gerede
teçhizatın 944.6 tonu Batı Cephesi 'ne aktarıldı Rusya'dan getirilen mayınlar, İzmir ve İzmit Körfezi 'ne dökülmek üzere biriktirilmekte idi.
Kaynak: Osmanlı Donanması
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.