düşmek (-e) 1. Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek:
"Havada uçan kuş vurulmuş gibi birdenbire sokağa düşüyor." -R. N. Güntekin. 2.
(-den) Durduğu, bulunduğu, tutunduğu yerden ayrılarak veya dayanağını, dengesini yitirerek yukarıdan aşağıya inmek:
"Çocukken ağaçtan düşüp ayağım kırılmıştı da ağlayamamıştım." -S. F. Abasıyanık. 3. Yere devrilmek, yere serilmek:
Çocuk koşarken yere düştü. 4. Hava taşıtları kaza sonucu hızla yere inerek çarpmak. 5. Vücuda bol gelen giysi aşağı kaymak. 6. Yağmak:
Dağlara kar düştü. 7. Vurmak, değmek, rastlamak:
"İnce uzun dallı badem ağaçlarının alaca gölgeleri sahile inen keçi yoluna düşüyordu." -Ö. Seyfettin. 8.
(nsz) Vakti gelmeden ölü doğmak. 9.
(-den) Atlanmak, aradan çıkmak, eksik kalmak:
Kitabın yeni baskısında buradan bir kelime düşmüş. 10.
(nsz) Eksilmek:
"Gündelikleri yarı yarıya düşmüştü." -N. Cumalı. 11. Bir zorunluluk sebebiyle bulunduğu yerden ayrılmak, gitmek:
"Bir lokma ekmek uğruna çoluk çocuğu ile gurbet ellere düşmüştü." -H. Taner. 12. Aşırı ilgi veya sevgi göstermek:
Sen bu işin üstüne çok düştün. 13. Uğramak, kapılmak:
"Kadınlar yeni baştan telaşa, heyecana, korkuya düştüler." -A. Gündüz. 14. Yakışmak, uygun gelmek:
Bu resim buraya iyi düştü. 15. Yakışık almak:
"Övünmesi de komşulara, arkadaşlara düşer." -H. Taner. 16. Ödevi veya yetkisi içinde bulunmak:
"Bana arada bir bakkaldan tuz, limon almak düşüyor, o kadar." -H. Taner. 17. Bulunmak:
"Birlikte evden çıkmışlar, limanda iskelenin karşısına düşen kahveye doğru yürümüşlerdi." -N. Cumalı. 18. Biriyle yaşama, çalışma, birlikte olma durumunda kalmak:
"O asker, gittiğimiz yerde bir aralık benim bölüğüme düşmüştü." -R. N. Güntekin. 19. Bir bölüşme sonunda payına ayrılmak:
Mirastan ona bu ev düştü. 20. Kötü bir sebeple istenmeden bir yerde bulunmak:
"Bu yaşta mahkemelere düşmek..." -S. F. Abasıyanık. 21.
(nsz) İşbaşından uzaklaşmak:
Kabine düştü. 22.
(nsz) Hızı, gücü, değeri azalmak:
Arabanın hızı düştü. Paranın değeri düştü. 23.
(nsz) Isı, basınç ve ateş, eksilmek, azalmak:
"İki gün içinde ateş düştü; ağrılar, sızılar hafifledi." -R. N. Güntekin. 24.
(nsz) Düşkünleşmek:
"Babam balıkçı amma vaktiyle zenginmiş efendim. Sonradan düşmüş." -R. N. Güntekin. 25. Bir yere ansızın gelmek, damlamak, tesadüfen gelmek:
"Bir rastlantı sonucu aralarına düşmüştüm." -H. Taner. 26. Belirli zamana rastlamak:
"Babasının Sütlüce'de yeni bir ev alması bu tarihlere düşer." -M. Ş. Esendal. 27.
(nsz) Fırsat çıkmak:
Bir kelepir düştü. 28.
(nsz) Olmak, olumsuz bir duruma girmek:
Yorgun düşmek. Zayıf düşmek. Şehit düşmek. Esir düşmek. 29.
(nsz) Savaşta savunulmaz duruma gelerek teslim olmak:
"Medine'nin düştüğünü söylemek istedim." -F. R. Atay. 30. Bazı deyimlerde "yürümek, birlikte gelmek" anlamlarında kullanılan bir fiil:
Önüne, peşine, arkasına düşmek. 31.
(nsz) Bayağılaşmak. 32. Alışmak, müptela olmak. 33.
tek. Telefon, sanal ağ vb. alanlarda bağlantı kurmak.
kaplamak (-i) 1. Her yanını örtmek, istila etmek:
Bulutlar gökyüzünü kapladı. Sessizlik ortalığı kapladı. 2. Çepeçevre sarmak, kuşatmak:
"Evlerin bir tarafını yol, üç tarafını da yine çam ormanları kaplar." -S. F. Abasıyanık. 3.
(nsz) Bir kabın, bir kılıfın, bir örtünün içine almak:
Yorgan kaplamak. 4. Yayılıp doldurmak, etkisinde bırakmak. 5. Bir yüzeyi döşemek, başka bir nesne ile örtmek:
"Dudaklarının üstünü kaplayan muntazam kesilmiş sert ve koyu siyah bıyıkları..." -A. Ş. Hisar. 6. Kaplama adı verilen ince ağaç levhaları, değişik yöntemlerle hazırlanan tablalara yapıştırmak. 7. Bir madeni bir başka madenle kimyasal bir yöntemle örtmek. 8.
mec. Bir kimsenin veya bir şeyin nitelikleri herkesçe bilinir olmak:
Ünü cihanı kapladı. 9.
mec. Duygular için doldurmak:
İçini sevinç kapladı. 10.
mec. Doldurmak, bastırmak.
yayılmak (nsz) 1. Yayma işine konu olmak veya yayma işi yapılmak. 2. Hastalık, pek çok kimseye geçmek veya bulaşmak. 3. Genelleşmek:
"O zamanlarda saz, halkın bütün sınıfları arasında iyice yayılmıştı." -A. Ş. Hisar. 4. Genişlemek, büyümek:
"Bu âdet bir fabrika sahibinin acıklı hayat hikâyesiyle birlikte kondulara yayıldı." -L. Tekin. 5. Serilmek, döşenmek:
Odaya bir kilim yayıldı. 6. Koyun, inek vb. otlamak. 7. Rahat bir biçimde, sere serpe oturmak. 8.
mec. Ayrıntıya girmek, açılmak:
"Türlü yönlerden ele alınabilecek olan bu konuda şimdilik pek yayılmak istemiyorum." -O. V. Kanık.