çarpmak (-e) 1. Hızla değmek, vurmak:
"Eşiği aştım, içeri girdim, ortada duran uzun bir masaya çarptım." -A. Kutlu. 2.
(nsz) Etkisiyle birdenbire hasta etmek:
Güneş çarpmak. Kömür çarpmak. 3.
(-i) Varlığına inanılan bir gücün öfkesine uğramak:
"Yeşildirek'te yatan evliya hepinizi çarpar." -K. Tahir. 4.
(-i) El çabukluğu ile çalmak, dolandırarak elde etmek:
"Köprüden denizi seyredenlerin cüzdanını hep çarparlar." -B. Felek. 5.
(-i) Kurnazlıkla, zorla ele geçirmek:
"İhtiyarın üç aylıkları aldığı günler çıkagelir, allem edip kallem edip zavallının yarı maaşını çarpar kaçar." -H. Taner. 6.
(nsz) Kalp, hızlı hızlı vurmak. 7.
(-i, -le) mat. Biri çarpılan, öbürü çarpan denilen iki sayı verildiğinde çarpanı çarpılandaki birim kadar çoğaltarak
çarpım adı verilen bir üçüncü sayıyı elde etmek, darp etmek. 8.
(-i) mec. Çekiciliğiyle etkilemek, şaşırtmak:
"Güzel halk türkülerinde beni çarpan şey bunların hepsinin arkasında bir vaka, bir macera, nihayet bir insan bulunmasıdır." -B. R. Eyuboğlu.
çırpmak (-i) 1. Halı, kilim vb. şeyleri hızla ve kesik kesik silkelemek. 2. İki şeyi birbirine çarpmak:
"Ali Bey ellerini çırptı: -Elif Hanım, hepimize kahve, diye seslendi." -H. E. Adıvar. 3. Bir şeyin ucundan bir parça kesmek:
Ağacın dallarını çırpmak. 4. Sulu yiyecekleri hızla ve sürekli olarak çatal, kaşık vb. ile karıştırmak. 5.
mec. Çalmak, hırsızlık etmek. 6.
sp. Güreşte rakibinin kollarını beli hizasında sımsıkı kavrayarak minderde kendi üzerinden sağa ve sola sırtüstü savurmak.
ezmek (-i) 1. Üstüne basarak veya bir şey arasına sıkıştırarak yassılaştırmak, biçimini değiştirmek:
"Ben kendi hesabıma aruzu bir bal mumu gibi ezer, oynar, istediğim şekle sokardım." -E. B. Koryürek. 2. Ağır bir şey, başka bir şeyin üzerinden geçmek, çiğnemek:
"Rüzgârın içinde birbirini ezercesine kaçıştılar." -S. F. Abasıyanık. 3.
(nsz) Sıvı içinde bastırıp karıştırarak eritmek:
Şerbet için şeker ezmek. Boya ezmek. 4.
mec. Üzmek, sıkıntıya sokmak:
"Seven kalbi ezmek, sevmeyen kalbi durdurmaktan daha affedilmez bir cinayettir." -A. Gündüz. 5.
mec. Baskı altında tutmak:
"Mahzun yüzünü ağlaya ağlaya öpmek arzusu içimi bir açlık gibi ezdi." -R. H. Karay. 6.
mec. Dayanıklılığını aşacak derecede çalıştırarak yormak:
Bu yol hayvanı ezdi. 7.
mec. Yenmek, sindirmek:
Düşmanı ezmek. 8.
argo Harcamak:
"Paraları bir haftada ezerim." -S. F. Abasıyanık.
vurmak (-e) 1. Elini veya elinde tuttuğu bir şeyi bir yere hızla çarpmak:
Masaya vurmak. Birinin başına vurmak. 2.
(-i) Ses çıkarmak için bir şeyi başka bir şey üzerine hızlıca çarpmak:
"Kapılarını vurmadan, kartını göstermeden, kademeye aldırmadan odalara giriyor." -R. H. Karay. 3. Etkisi bir yere kadar uzanmak, sokulmak, girmek, duyulmak, yansımak, aksetmek:
"Yıkık damından içeriye parça parça güneş vurur." -R. H. Karay. 4.
(-i, -e) Hızla değmek, çarpmak:
Kolumu duvara vurmuşum. 5. Sürmek:
Duvara boya, tahtaya cila vurmak. Yakı vurmak. 6. Takmak, koymak:
"Seni buradan ellerine kelepçe, ayaklarına zincir vurup öyle götürecekler!" -Y. K. Karaosmanoğlu. 7. Bağlama, ilişkilendirmek:
"Bohçacı ve yazmacı kadınların tuhaflığına vurarak etrafını alırlar." -R. H. Karay. 8. Olduğundan başka biçimde görünmek. 9.
(nsz) Batıcı veya kesici cisimleri saplamak, kakmak:
Bıçak vurmak. İğne vurmak. 10.
(nsz) Uygulamak, basmak, koymak:
Damga vurmak. 11. Ses çıkarmak, ses vermek, çalmak. 12.
(-i) Amaçladığı şeye rast getirmek. 13.
(-i) Hızla çarpmak:
Ayağını güm güm yere vurarak. 14.
(-i) Silahla yaralamak, öldürmek:
"Bir gün kızı kurtarmışlar, ayıyı vurmuşlar, kızı saraya götürmüş, padişahın oğluna vermişler." -H. E. Adıvar. 15. Dokunmak, hasta etmek:
"Bizim evin bacası çekmiyor. Bütün kış, maaile kömür vuruyor bizi bu yüzden." -N. Hikmet. 16.
(nsz) Soğuk, dolu vb. ürünlere zarar vermek:
Sebzeleri soğuk vurdu. Meyveleri dolu vurdu. 17.
(nsz) Kalp, vuru durumunda olmak, çarpmak:
"Kalbi öylesine kopacakmış gibi vuruyordu." -H. Taner. 18. Piyango vb. çıkmak, isabet etmek. 19. Üzerinde görünmek, üzerine düşmek:
Ağacın gölgesi duvara vuruyor. 20.
(-i) Desteklemek, dayamak:
Akşam olunca kapının desteğini vurduk. 21. Çıkmak, görünmek:
Su dışarı vurdu. 22. Sırtına, omzuna yerleştirmek:
"Hamalın biri sırtına koca bir ayna vurmuş götürüyordu." -H. Taner. 23. Bir şeyi başka bir şey üzerine koymak. 24. Tavla oyununda pulu kırmak. 25.
mec. Çok etki etmek, yaralamak. 26.
argo İçki içmek. 27.
(-i) argo Herhangi bir biçimde haksız yoldan para almak, soymak:
Birinin on milyon lirasını vurmak. 28.
(-i, -e) mat. Çarpma işlemini yapmak:
İkiyi dörde vurursak sekiz eder.