tutulmak (nsz) 1. Tutma işi yapılmak veya tutma işine konu olmak:
"Bir yazıhane kiralanmış, aylıkla bir otomobil tutulmuştu." -E. E. Talu. 2. Ay ve güneş tutulma olayına uğramak. 3. Ünlü olmak, meşhur olmak. 4. Tutuk duruma gelmek. 5. Kapatılmak, sarılmak:
"Kaçmayı düşündüklerinde sokağın iki çıkışının da tutulduğunu gördüler." -İ. O. Anar. 6. Bir organ veya bir şey hareket edemez olmak:
"Konuşmak için dilim, yazmak için kalemim tutuldu." -F. R. Atay. 7.
(-e) Birine tutkun olmak, sevmek. 8.
(-e) Bir işe veya birine canı sıkılmak:
"Sen filozof geçinen ukala bir adama benzersin. Bak, ben böyle şeylere fena tutulurum." -H. Taner. 9.
(-e) Yakalanmak:
"Hastalığa tutulduğu sıralarda bir sabun fabrikasında çalışıyordu." -N. Cumalı. 10.
sp. Takım oyunlarında karşı takımdaki bir oyuncu yakından izlenmek, tutulmak, markaja alınmak.
uğramak (-e) 1. Yola devam etmek üzere, bir yerde kısa bir süre kalmak:
"Üç günde yalnız üç vapur iskeleye uğradı." -S. F. Abasıyanık. 2. Bir yerin yanından, yakınından, içinden geçmek:
"Ona kapıdan şöyle bir uğramak isterdim." -H. Taner. 3. Fırlayarak çıkmak, dışarı çıkmak:
"Zelzele çığlığıyla beraber hepsi evden dışarı uğradılar." -M. Ş. Esendal. 4. Kötü duruma konu olmak:
"Öldüreceğiz diyenlere karşı, ölmeyeceğiz diye harbe girebiliriz. Lakin millet hayatı tehlikeye uğramadıkça harp bir cinayettir." -Atatürk. 5. Yaklaşmak:
"Erkek misafir geldiği zaman Despina'dan başka kimse salona, kapının yanına uğramayacaktı." -Ö. Seyfettin. 6. Karşılaşmak, maruz kalmak:
"Sinan, şoka uğramış bir hâlde soruyor." -A. Ümit. 7. Cin, peri çarpmak.