damat is. (da:ma:dı) 1. Evlenmekte olan bir erkeğe, evlenme töreni sırasında verilen ad, güveyi. 2. Bir kızın ailesinden olan büyüklere göre kızın kocası, güveyi:
"Seni ben değil, amma bu çeneyle galiba damadın sokağa silkeleyecek." -R. N. Güntekin. 3.
esk. Padişah soyundan kız almış olan kimse.
el(I)
is. 1.
anat. Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü:
"El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk." -Z. O. Saba. 2. Sahiplik, mülkiyet:
Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı bu eve yatırdım. 3. Kez, defa. 4. İskambil oyunlarında oynama sırası. 5. İskambil oyunlarında her bir tur. 6. Yönetim, baskı, etki:
Bu topraklar düşman elinden kurtarıldı. 7. Bazı nesne ve araçların tutmaya yarayan bölümü:
Kapı eli. el(II)
is. Yakınların dışında kalan kimse, yabancı:
"Kâtip benim ben kâtibin el ne karışır!" -Halk türküsü.
el(III)
is. 1. Ülke, yurt, il:
"Çöller, Yemen ellerinden betermiş." -A. Gündüz. 2. Halk, ahali. 3.
hlk. Oba, aşiret:
"Kalktı göç eyledi Afşar elleri / Ağır ağır giden eller bizimdir." -Dadaloğlu.
koca(I)
is. Bir kadının evlenmiş olduğu erkek, eş, zevç:
"Bütün kadınlar gibi aklınca bu yolla kocasını zevksizlikle suçluyordu." -A. Kutlu.
koca(II)
sf. 1. Büyük, geniş:
"Uyandığım zaman koca bir karaltı vardı önümüzde." -A. Erhat. 2. Kocaman, iri:
Koca kafa. 3. Yaşlı, ihtiyar, pir. 4. Yüksek. 5.
mec. Büyük, ulu.
yabancı sf. 1. Başka bir milletten olan, başka bir milletle ilgili olan (kimse), bigâne, ecnebi:
"Bu toprak bizimdir, içinde yabancının işi yok." -R. E. Ünaydın. 2. Aileden, çevreden olmayan (kimse veya şey), özge:
"Ben, yabancı bir adam, neme lazım, hiç sesimi çıkarmadım." -M. Ş. Esendal. 3. Tanınmayan, bilinmeyen, yad:
"Yabancı müşteri giremezdi kapısından. Gelenler hep edebiyat adamlarıydı." -Y. Z. Ortaç. 4. Aynı türden, aynı çeşitten olmayan:
Yağın içinde yabancı maddeler var. 5. Bir konuda bilgisi, deneyimi olmayan:
Bu uygulamanın yabancısıyım. 6. Belli bir yere veya kimseye özgü olmayan:
Yabancı arabalar buraya park edemez.