çatlak is. 1. Ara, aralık:
"İki denizci kara bulutlar çatlağından güneş ışığının güldüğünü sandılar." -Halikarnas Balıkçısı. 2. Herhangi bir yerde uzunluğuna olan açıklık:
"Bu testinin çatlağı hiçbir sızıntı göstermemişti." -A. Gündüz. 3.
sf. Çatlamış olan:
Çatlak bardak. 4.
sf. mec. Deli. 5.
is. jeol. Yer altındaki taş kütlelerinin basınç ve gerilim dolayısıyla yer değiştirmeden çatlayıp yarılması, diyaklaz:
"Esmer toprağın yüzünü saran çatlaklar sanki yerin dibine kadar iniyordu ." -T. Buğra. 6.
is. tıp Deri, mukoza, kemik veya herhangi bir organ üzerinde uzunluğuna olan açıklık, yarık, fissür.
yarık is. 1. Yarılarak açılmış yer, geniş çatlak:
"Tam öğle vakitleri yüksek kaya yarığının dibinde toplanıyor, bir saat kadar güneşleniyorduk." -A. Gündüz. 2. İnce bir çizgi durumunda açılmış yara:
"Kendini göstermek için terliklerini yarık topuklu tabanlarında şaplata şaplata geçmişti." -H. Taner. 3.
mec. Anlaşmazlık, bölünme:
"Şimdiden birtakım yarıklar açan siyasi rekabetten başka ne mana verilebilirdi?" -Y. K. Karaosmanoğlu. 4.
fiz. Küçük bir ışık demeti elde etmek için ışık kaynağının önüne konulan, saydam olmayan bir düzlem üzerine açılmış, dikdörtgen biçiminde küçük delik. 5.
tıp Çatlak. 6.
sf. Yarılarak açılmış veya yarılarak oluşmuş.