elverişli sf. 1. Uygun, müsait:
 "Halim'e içinde bulunduğu zor ve ezici durumdan kurtulmak için bundan daha elverişli bir fırsat çıkmazdı." -A. İlhan. 2. İşe yarayan, ergonomik.
 kestirme is. 1. Kestirmek işi. 2. Oturduğu yerde hafif ve kısa süreli uyuma. 3.
 sf. Alışılanın dışında kısa olan (yol), kese:
 "Evimden çıkar, bir kestirme yoldan beş dakikada evine varabilirdim." -S. F. Abasıyanık. 4.
 sf. Amacı fazla uzatmadan anlatan:
 Kestirme cevap. Kestirme söz. 5.
 zf. Kısaca, özet olarak:
 Konuyu kestirme anlattı. 6.
 hlk. Kaynatılıp limon sıkılarak koyulaştırılmış şeker şerbeti.
 kılgısal sf. Kılgılı, uygulamalı, amelî, pratik.
 kolay sf. 1. Sıkıntı çekmeden, yorulmadan yapılabilen, emeksiz, zahmetsiz, güç ve zor karşıtı:
 "Cebimde mevcut paradan bu kadar bir şey buna tahsis etmek pek kolaydı." -H. Z. Uşaklıgil. 2.
 is. Kolaylık:
 İşin kolayını buldum. 3.
 zf. Kolayca, sıkıntısız bir biçimde, basitçe:
 "Yolu bulmak kolay oldu." -Halikarnas Balıkçısı.
 uygun sf. 1. Yakışır, yaraşır, mutabık, mütenasip:
 "Ne var ki bunları şimdiye kadar kimseye anlatmadığım için uygun ifadeyi bulmakta zorlanıyorum." -İ. O. Anar. 2. Elverişli, yarar, müsait, muvafık:
 "Yemeği götürmek için o an en uygun kişiydim." -A. Kutlu. 3.
 mec. Orantılı, oranlı.