akıl is. 1. Düşünme, anlama ve kavrama gücü, us. 2. Öğüt, salık verilen yol:
Bu aklı size kim verdi. 3. Düşünce, kanı:
"Şimdiki aklım olsaydı bu dükkânın yerine aç bir kahve!" -A. K. Tecer. 4.
ruh b. Bellek:
"Hâlâ aklımda o tufan yağmuru." -C. S. Tarancı.
durum is. 1. Bir şeyin içinde bulunduğu koşulların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon:
"Genel Sekreter, kazadaki sıtma durumu hakkında verdiğim uzun tafsilattan pek memnun kaldı." -R. N. Güntekin. 2. Duruş biçimi, konum. 3. Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri. 4.
db. Ad soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl:
Yalın durum. Belirtme durumu. Kalma durumu. düşünme is. 1. Düşünmek durumu, tefekkür:
"Yedi yıl önceki o ayları düşünmeme zaman kalmıyor." -A. Ağaoğlu. 2.
fel. Duyum ve izlenimlerden, tasarımlardan ayrı olarak aklın bağımsız ve kendine özgü durumu. 3.
fel. Karşılaştırmalar yapma, ayırma, birleştirme, bağlantıları ve biçimleri kavrama yetisi.
gönül is. 1. Sevgi, istek, düşünüş, anma, hatır vb. kalpte oluşan duyguların kaynağı:
"Gönüllerin birbirine kaynaştığı o günler millî bayramlarımızdan biriydi." -O. S. Orhon. 2.
mec. İstek, arzu:
Okumaya gönlün var mı? hafıza is. (ha:fıza) ruh b. Bellek:
"Hafızamı kilitlemiştim, maziyi hiç çıkaramıyordum, küflensin kalsın orada diyordum." -A. Gündüz.
hal(I)
esk. 1. Çözme, çözülme. 2. Eritme. 3. Karışık bir sorunun içinden çıkma, sonuca varma.
hal(II)
is. Sebze, meyve, bakliyat vb.nin satıldığı yer.
hal(III)
is. tar. Tahttan indirme.
hâl is. (ha:li) 1. Bir şeyin içinde bulunduğu şartların veya taşıdığı niteliklerin bütünü, durum, vaziyet:
"Herkes hâline göre bir hediye verdi." -H. R. Gürpınar. 2. Davranış, tutum, tavır:
"Bambaşka bir hâliniz vardır sizin. Merhametli bir insan olduğunuz bellidir." -O. Rifat. 3. Şimdiki zaman, içinde yaşanılan zaman:
"Bugün yazılan her kitap hâlden istikbale bir habercidir. Hâl dediğimiz şey yarından sonra mazi olacaktır." -Y. K. Beyatlı. 4. Güç, kuvvet, takat:
Şimdi gezmeye çıkacak hâlim yok. 5.
mec. Kötü durum, sıkıntı, dert:
Zavallının başına ne hâller geldi. 6.
db. Durum.
kalp(I)
is. 1.
anat. Göğüs boşluğunda, iki akciğer arasında, vücudun her yanından gelen kanı akciğerlere ve oradan gelen temiz kanı da vücuda dağıtan organ, yürek:
"Bak ellerim nasıl titriyor, bak alnım nasıl yanıyor, bak kalbime nasıl çarpıyor." -Y. K. Karaosmanoğlu. 2. Kalp hastalığı:
Kalpten öldü. 3.
mec. Sevgi, gönül. 4.
mec. Bir ülkenin, bir kuruluşun işleyiş, yönetim ve varlığını sürdürme bakımından en önde gelen yeri. 5.
mec. Duygu, his:
"İnsanı tekrar, kalp ve fikir cennetine eriştirebilecek tek kudret kadındır." -H. E. Adıvar.
kalp(II)
is. esk. Bir durumdan başka bir duruma çevirme, dönüştürme.
kalp(III)
sf. 1. Düzme, sahte, geçmez (para). 2.
mec. İşe yaramaz, tembel:
Kalp adam. 3.
mec. Yalancı, kendine güvenilmeyen:
"Kalp herifin biri bu..." -R. H. Karay.
keyif is. 1. Vücut esenliği, sağlık:
Keyfiniz nasıl? 2. Canlılık, tasasızlık, iç rahatlığı:
"Bu keyif ne kadar sürerdi? Tahminime göre beş on dakikadan fazla sürmezdi." -Y. K. Karaosmanoğlu. 3. Rahat, huzur, afiyet. 4. İstek, heves, zevk:
"Ağır ağır keyifle başladım kahvemi çekmeye." -S. F. Abasıyanık. 5. Alkollü içki ve başka uyuşturucu maddeler kullanıldığında insanda görülen durum. 6. Yolsuz ve kural dışı istek:
"Niye bir memurun keyfine boyun eğiyorsunuz?" -N. Cumalı. 7.
argo Esrar.
yâd is. (yâ:d) 1. Anma. 2. Hatır, zihin:
"Yâdımda ezelî ve mor bir fecir memleketi gibi kalan doğduğum yeri gözümün önüne getirmek isterim." -Ö. Seyfettin.
zihin is. 1. Canlının duygu ve davranışlar dışındaki ruhsal süreç ve etkinliklerinin bütünü. 2.
ruh b. Bellek:
"Bu yavrucuğa bakarak hayalini zihnimde büyütmeye başladım." -Ö. Seyfettin. 3. Anlayış, kavrayış:
Zihni açık. 4. Bilinç, dimağ.