Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

hazfetmek ne demek?

 - 1 sözlük, 1 sonuç.

Güncel Türkçe Sözlük

hazfetmek, -der anlamı
(-i) (ha'zfetmek) esk. Gidermek, kaldırmak, çıkarmak, silmek.

hazfetmek eş anlamlısı

çıkarmak
(-den) 1. Birinin veya bir şeyin çıkmasını sağlamak, çıkmasına sebep olmak: "Çantasından çok sayfalı, maroken kaplı küçük bir defter çıkardı." -Ö. Seyfettin. 2. (-i) Sonunu getirmek: Bu para ile ayı çıkarırız. 3. (-i) Anlamak, ne olduğunu bilmek, sezmek. 4. (-i) Bulmak, ortaya koymak: Yalanını çıkarmak. Yanlışını çıkarmak. 5. (-i) Hatırlamak: "Adamı nereden tanıdığımı tam olarak çıkarmaya çalıştım." -N. Cumalı. 6. (-i, -den) Öfke, hırs, acı vb.nin zararını çektirmek: Öfkesini benden çıkardı. 7. (-i, -den) Sağlamak, elde etmek: Ekmeğini taştan çıkarmak. 8. (-i, nsz) Gibi göstermek, bir davranış yüklemek: Birini hırsız çıkarmak. Suçlu çıkarmak. 9. Sindirim yolundan dışarı atmak: "Sonunda dayanamayıp o gece ne yediyse çıkardı." -İ. O. Anar. 10. İlgisini keserek uzaklaştırmak. 11. (-i) Giysi, ayakkabı vb.ni vücuttan ayırmak, soymak: "İhtiyar hatun, onun ayakkabılarını ve ceketini çıkarıp çekilip gitmişti." -S. F. Abasıyanık. 12. (-i) Yayımlamak: "Gençlerin tenkitlerini gördü, yeni çıkardıkları edebiyat tarihlerini karıştırdı." -O. S. Orhon. 13. (-i) Gidermek: Lekeyi çıkarmak. 14. (nsz) Sebep olmak, yol açmak: "Bir dedektif bürosu açmış, hükûmet zorluk çıkardığından kapatmıştı." -R. H. Karay. 15. (nsz) Yapmak, üretmek: Bu terzi çok iş çıkarıyor. 16. (-e, nsz) Sunmak: Konuklara çerez çıkardı. 17. (-e, -i) Göstermek: "Sosyeteye bir ustabaşıyı kocam diye çıkaracaksın." -M. Ş. Esendal. 18. (-i, -le) Bir müzik parçasını notalarıyla çalmak: "Yeni öğrendiği bir tangoyu piyanoda tek parmakla çıkarmaya çalışan İlhami..." -H. Taner. 19. (nsz) Yollamak, göndermek: Bir adam çıkarıp oğlunu yanına getirtti. 20. (nsz) Boşaltmak: "Karşıki kıyıda yün denkleri çıkaran gemiye haykırdık, işaretler ettik." -R. H. Karay. 21. (nsz) Resim yapmak. 22. (nsz) Fotoğraf çektirmek. 23. (-i) mec. Söylemek: "Bu dedikoduyu ortaya mutlak bizim arkadaş çıkarmıştır." -O. C. Kaygılı. 24. (-i, -den) mat. Üçüncü bir sayı elde etmek üzere belli bir sayıdan, daha az değerli başka bir sayı kadar birim eksiltmek, tarh etmek.
gidermek
(-i) 1. Ortadan kaldırmak, yok etmek: "Vapur sorar, yol öğrenir, merakımızı gideririz." -S. F. Abasıyanık. 2. Dindirmek: "Susuzluğunu giderdikten sonra açlığını da bastırmaya kararlı olduğu belliydi." -İ. O. Anar.
kaldırmak
(-i) 1. Bulunduğu yerden almak: Örtüyü masanın üzerinden kaldır. 2. Yukarı doğru hareket ettirmek: "Gözlerini yüzüme kaldırdı. İkimiz de mavi mavi baktık." -S. F. Abasıyanık. 3. Yükseltmek: Duvarı bir metre daha kaldırmalı. 4. (nsz) Ürün toplamak, taşımak: Harman kaldırmak. 5. Çekmek, taşımak: Bu araba bu yükü kaldırmaz. 6. Bir kuruluşun çalışmasına son vermek, feshetmek, lağvetmek: "Meclis ... olağanüstü hâli kaldırabilir." -Anayasa. 7. (-e) Hastayı hastaneye götürmek: "Yarasının dikişleri koptu dün öğleden sonra, Fransız Hastanesi'ne kaldırdılar." -A. Gündüz. 8. Tören yaparak ölüyü gömmek. 9. Toplamak: "Anası, kardeşi ile hep beraber sofrayı kaldırdılar." -N. Cumalı. 10. Alıp başka yere götürmek. 11. Uyandırmak: "Bir gece yanında mihman olduğum / Sabah oldu deyi kaldırdın beni." -Halk türküsü. 12. Piyasadan çekmek: İstifçilerin piyasadan kaldırdığı mallar. 13. Elin ulaşamayacağı yere koymak, saklamak: Vazoyu ortadan kaldıralım, çocuğun eline geçmesin. 14. Kaçırmak: "Yakın köyden kaldırdığı bir yosmayı sarhoş etmekle meşguldü." -S. F. Abasıyanık. 15. İyi etmek, iyileştirmek: Bu ilaç onu yataktan kaldırdı. 16. Bir şeyden çokça satın almak. 17. Tayin etmek, atamak: "Günün birinde bu müdürü başka, daha önemli bir yere kaldırdılar, buraya da bir başka müdür getirdiler." -M. Ş. Esendal. 18. Yok etmek, ortadan silmek: "Yeryüzünden hayali kaldırın, dünya bir taş ve toprak yığınından ibaret kalır." -O. S. Orhon. 19. (nsz) mec. Katlanmak, tahammül etmek: "Doğrusunu isterseniz onu çoktan kapı dışarı etmeliydim ama yüreğim kaldırmıyor, acıyorum." -S. F. Abasıyanık. 20. (nsz) mec. Uygun gelmek, götürmek, yakışmak: Bu kumaş fazla süs kaldırmaz. 21. argo Çalmak, aşırmak.
silmek
(-i) 1. Bir şeyin ıslaklığını gidererek kuru duruma getirmek: "Terlemiş gibi alnını elinin tersiyle sildi." -Ö. Seyfettin. 2. (nsz) Üzerine genellikle bir bez sürterek tozlarını, kirlerini almak veya parlatmak: "Türküler çağırarak tahta siliyorlar." -Y. Z. Ortaç. 3. Bir yazı, çizgi vb.ni kazıyarak veya sürterek yok etmek: Daktilo yanlışlarını iğneyle kazıyarak sildi. 4. Tahta malzemeyi makineyle düzgün ve pürüzsüz hâle getirmek. 5. (-i, -den) Üzerini çizerek atmak, yok etmek: Defterden adını silmişler. 6. İlişkisini koparmak, yok saymak. 7. (-i, -den) mec. Üstünlük göstererek o alanda üstün olanları ikinci plana atmak: Takımı sahadan silmek. 8. mec. Ortadan kaldırmak, yok etmek veya gidermek: "Senin gözlerin gönlümü dolduran kara düşünceleri silecek, beni korkulardan kurtaracaktır." -M. Ş. Esendal.

Yakın Kelimeler

(Tahmin etmek için bir harf girin)
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.