Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

çıkarmak ne demek?

 - 8 sözlük, 10 sonuç.

BSTS / Bilgisayar Terimleri Karşılıklar Kılavuzu

çıkarmak anlamı
bakınız» kaldırmak

BSTS / Bilişim Terimleri Sözlüğü

çıkarmak anlamı İng. extract Fr. extraire, isoler
Bir öğeler kümesinden, verilen koşullara uyan öğeleri seçmek, örn. bir komut ya da bir örtü uygulayarak bir makine sözcüğünden belirlenmiş kimi sayamakları seçmek.

BSTS / Orta Öğretim Terimleri Kılavuzu

çıkarmak anlamı Osm. ıtrah etmek Fr. éliminer
(biyoloji)
çıkarmak anlamı Osm. tarhetmek Fr.soustraire
(matematik)

Divanü Lügati't-Türk

çıkarmak anlamı
çıkarmak

Güncel Türkçe Sözlük

çıkarmak anlamı
(-den) 1. Birinin veya bir şeyin çıkmasını sağlamak, çıkmasına sebep olmak: "Çantasından çok sayfalı, maroken kaplı küçük bir defter çıkardı." -Ö. Seyfettin. 2. (-i) Sonunu getirmek: Bu para ile ayı çıkarırız. 3. (-i) Anlamak, ne olduğunu bilmek, sezmek. 4. (-i) Bulmak, ortaya koymak: Yalanını çıkarmak. Yanlışını çıkarmak. 5. (-i) Hatırlamak: "Adamı nereden tanıdığımı Tam olarak çıkarmaya çalıştım." -N. Cumalı. 6. (-i, -den) Öfke, hırs, acı vb.nin zararını çektirmek: Öfkesini benden çıkardı. 7. (-i, -den) Sağlamak, elde etmek: Ekmeğini taştan çıkarmak. 8. (-i, nsz) Gibi göstermek, bir davranış yüklemek: Birini hırsız çıkarmak. Suçlu çıkarmak. 9. Sindirim yolundan dışarı atmak: "Sonunda dayanamayıp o gece ne yediyse çıkardı." -İ. O. Anar. 10. İlgisini keserek uzaklaştırmak. 11. (-i) Giysi, ayakkabı vb.ni vücuttan ayırmak, soymak: "İhtiyar hatun, onun ayakkabılarını ve ceketini çıkarıp çekilip gitmişti." -S. F. Abasıyanık. 12. (-i) Yayımlamak: "Gençlerin tenkitlerini gördü, yeni çıkardıkları edebiyat tarihlerini karıştırdı." -O. S. Orhon. 13. (-i) Gidermek: Lekeyi çıkarmak. 14. (nsz) Sebep olmak, yol açmak: "Bir dedektif bürosu açmış, hükûmet zorluk çıkardığından kapatmıştı." -R. H. Karay. 15. (nsz) Yapmak, üretmek: Bu terzi çok iş çıkarıyor. 16. (-e, nsz) Sunmak: Konuklara çerez çıkardı. 17. (-e, -i) Göstermek: "Sosyeteye bir ustabaşıyı kocam diye çıkaracaksın." -M. Ş. Esendal. 18. (-i, -le) Bir müzik parçasını notalarıyla çalmak: "Yeni öğrendiği bir tangoyu piyanoda tek parmakla çıkarmaya çalışan İlhami..." -H. Taner. 19. (nsz) Yollamak, göndermek: Bir adam çıkarıp oğlunu yanına getirtti. 20. (nsz) Boşaltmak: "Karşıki kıyıda yün denkleri çıkaran gemiye haykırdık, işaretler ettik." -R. H. Karay. 21. (nsz) Resim yapmak. 22. (nsz) Fotoğraf çektirmek. 23. (-i) mec. Söylemek: "Bu dedikoduyu ortaya mutlak bizim arkadaş çıkarmıştır." -O. C. Kaygılı. 24. (-i, -den) mat. Üçüncü bir sayı elde etmek üzere belli bir sayıdan, daha az değerli başka bir sayı kadar birim eksiltmek, tarh etmek.

Tarama Sözlüğü

çıkarmak anlamı
Yükseltmek

Türkçe - İngilizce

çıkarmak anlamı
fiil
1) subtract
2) remove
3) eject
4) emit
5) disconnect
6) take
7) out
8) extract
9) take off
10) put up
11) issue
12) take out
13) exclude
14) bring out
15) make out
16) expel
17) dislodge
18) give off
19) wreak
20) eliminate
21) drop
22) derive
23) enact
24) drive out
25) elicit
26) start
27) extrude
28) delete
29) publish
30) expunge
31) dislocate
32) rule out
33) strike
34) excrete
35) provoke
36) strip
37) put out
38) draw out
39) belch
40) evolve
41) pull off
42) deduct
43) take from
44) omit
45) order out
46) extricate
47) excogitate
48) spew forth
49) slip off
50) doff
51) print out
52) present
53) throw out
54) displace
55) oust
56) foot
57) order off
58) throw off
59) educe
60) stick out
61) work out
62) put off
63) tide over
64) uncase
65) pay off
66) divest
67) exhale
68) touch off
69) vent
70) void
71) vomit
72) winkle out
73) wipe out
74) wipe up
75) exhaust
76) exude
77) enucleate
78) bare
79) blank
80) draw off
81) dismantle
82) bruit about
83) unfix
84) let out
85) scratch
86) shoot out
87) rout out
88) rest
89) spew out
90) spew up
91) spit
92) reject
93) rout up
94) hawk
95) strike off
96) strike through
97) haul up
98) strip off
99) give forth
100) foot up

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

çıkarmak anlamı
Bir işi bitirmek.

-Trabzon

çıkarmak anlamı
Resim yapmak: Uşacık baka baka aynını çıkardı.

Aliköy *Çaycuma -Zonguldak

çıkarmak eş anlamlısı

anlamak
(-i) 1. Bir şeyin ne demek olduğunu, neye işaret ettiğini kavramak: "Yıldızın hemen altında, namluya benzer bir başka şekil var, bunun bir tabanca olduğunu anlamakta gecikmiyorum." -A. Ümit. 2. Yeni bilgileri eskileriyle bir araya getirerek sonuç niteliğinde başka bir bilgi edinmek. 3. Sorup öğrenmek. 4. Doğru ve yerinde bulmak: Hani bunu anladık ama! 5. Birinin duygularını, istek ve düşüncelerini sezebilmek: "Kabul etmeyeceğini ben daha o gün anlamıştım." -M. C. Kuntay. 6. (-den) Bir şey hakkında bilgisi bulunmak: "Biz de onun kadar bu işten anlarız." -H. Taner. 7. (-den, nsz) İyilik görmek, yararlanmak: Bu ilaçtan hiçbir şey anlamadım. 8. argo Sahip olmayı istemek, dileğinin yerine getirilmesini istemek: Yediğinden biz de anlayalım.
boşaltmak
(-i) 1. Boş duruma getirmek: "Bu durum, ister istemez evi doldurup boşaltanlarda da kısıntı yapmamızı gerektiriyordu" -A. Ağaoğlu. 2. (-i, -e) Dökmek, boca etmek: "Tavşankanı çayı ince belli çay bardağına boşalttı." -H. Taner. 3. (nsz) Bir silahta ne kadar mermi varsa hepsini arka arkaya patlatmak: "Yayla devriyesi bizden yardım istemek için havaya silah boşaltmış." -H. R. Gürpınar. 4. Kusmak. 5. Gevşetmek, açmak: "İbrahim Ağa atın kolanlarını boşaltırken, kendini bir iş yapmış sayar." -M. Ş. Esendal.
bulmak
(-i) 1. Arayarak veya aramadan bir şeyle, bir kimse ile karşılaşmak: "Kafam her an bir konu bulmak için binbir çeşit şeye müracaat ediyor." -H. E. Adıvar. 2. Bir şeyi elde etmek. 3. Kaybedilen bir şeyi yeniden ele geçirmek: Paramı buldum. 4. Varlığı bilinmeyen bir şeyi ortaya çıkarmak, keşfetmek: "Şu kuvvetin, cevherin sırrını bulmaya çalışıyorum." -S. F. Abasıyanık. 5. İlk kez yeni bir şey yaratmak, icat etmek. 6. İstenilen şeye kavuşmak, nail olmak: "Kadınlık namına düşündüğüm şeylerin hiçbirini karımda bulamadım." -Ö. Seyfettin. 7. Bir yere, bir noktaya erişmek, ulaşmak: "Böylece yılın ortasını bulduk." -R. H. Karay. 8. Herhangi bir görüşe, bir yargıya varmak: "Ben de bunu akıllıca buldum." -M. Ş. Esendal. 9. Seçmek, uygun saymak: "Bazen onlara yeni ve güzel kıyafetler buluyor." -H. E. Adıvar. 10. Sağlamak, temin etmek: "Sen otur ye, ben yatarken, kendim bir şeyler bulur, yerim." -S. F. Abasıyanık. 11. (-i, -e) Kabahat, suç, kusur yüklemek: Bana kabahat bulma, ben böyle olacağını vaktiyle söylemiştim. 12. (nsz) Cezaya uğramak: Eden bulur. 13. Hatırlamak: "Bir türlü bulamadım caminin ismini dersem inanır mısınız?" -S. F. Abasıyanık.
gidermek
(-i) 1. Ortadan kaldırmak, yok etmek: "Vapur sorar, yol öğrenir, merakımızı gideririz." -S. F. Abasıyanık. 2. Dindirmek: "Susuzluğunu giderdikten sonra açlığını da bastırmaya kararlı olduğu belliydi." -İ. O. Anar.
giysi
is. Her türlü giyim eşyası, giyecek, elbise, kıyafet, libas, urba: "Hanımlar, tatil köylerinde son moda giysiler giyiyorlar." -Ç. Altan.
göndermek
(-i, -e) 1. Bir yere doğru yola çıkarmak, yollamak, ulaşmasını, gitmesini sağlamak, irsal etmek: "Hepimizi esir edip Malta'ya gönderecekleri ağızlarda dolaşıyordu." -H. E. Adıvar. 2. Yetki vererek gitmesini sağlamak. 3. Bir kaynaktan çıkıp gelmek, ulaşmak: Güneş dünyaya ısı ve ışık gönderir. 4. Yolcu etmek. 5. Araştırma, yazışma vb.nde kaynak kişiye veya esere işaret etmek, atıf yapmak.
göstermek
(-i) 1. Birini veya bir şeyi işaretle belirtmek: Vitrindeki oyuncağı parmağıyla gösterdi. 2. (-i, -e) Görülmesini sağlamak, görmesine yol açmak: Size kitaplarımı göstereyim. 3. Belirtmek, anlatmak: Bu söz onun iyi niyetini gösteriyor. 4. (-e) Bir şeyin etkisi altında tutulmak: Güneşe göstermek. Aleve göstermek. 5. (-e) Kanıtla inandırmak: Bunun böyle olduğunu size göstereceğim. 6. (nsz) Öğretmek, açıklamak: Yol göstermek. 7. (-e, nsz) Yapmasını söylemek, görevlendirmek: Size ne iş gösterdiler? 8. Güzelliğini ortaya çıkarmak, temsil etmek: "Bu seni ablandan daha şirin gösteriyor, emin ol!" -R. N. Güntekin. 9. Herhangi bir biçimde değerlendirmeye yol açmak: Gerçekleri çarpıtarak gösteriyor. 10. (nsz) Görünmek, benzemek. 11. (yar) Etmek: İtaat göstermek. Dayanışma göstermek. 12. (-e) mec. Sert bir biçimde karşılık vermek: "Anası da babasının küfürlerini tekrarlıyor, evde ona göstereceğini söylüyor, gözlerini açıyor, başını sallıyordu." -Ö. Seyfettin.
hatırlamak
(-i) Anımsamak: "O zaman annemin ölmüş olduğunu hatırlıyorum." -A. Ağaoğlu.
sağlamak
(I) (-i) 1. Bir işin olması için gerekli durumu, şartları hazırlamak, temin etmek: "Biz bu ihtiyara son günlerinde hiç aklından geçirmediği bir saadet sağladık." -H. Taner. 2. Elde etmek, sahip olmak: "... o sevimli yavru hâliyle sağladığı sempatinin büyük bir kısmını yitirmişti." -Y. N. Nayır. 3. mat. Bir işlemin doğruluğunu ortaya koymak.
sağlamak
(II) (nsz) Öndeki aracın sağından ilerleyerek önüne geçmek.
sezmek
(-i) 1. Açık bir kanıt olmaksızın, olmuş veya olacak bir şeyi anlamak, kestirmek, hissetmek: "İkinci Dünya Savaşı'na doğru gittiğimizi en evvel sen sezmiştin." -R. H. Karay. 2. Anlamak, fark etmek: "Onun deli sayılmasının sebeplerini gizlice biz de sezerdik." -A. Ş. Hisar.
söylemek
(-i) 1. Düşündüğünü veya bildiğini sözle anlatmak: "Bu konak için de yine senelerden beri aynı şeyi söylerim." -R. N. Güntekin. 2. Bir düşünceyi ileri sürmek, ortaya atmak: "Hececiler kendilerinden sonra yeni bir edebî neslin yetişmediğini söylüyorlar." -S. F. Abasıyanık. 3. Yapılmasını istemek: "Biraz sonra nazırın yine beni istediğini söylediler." -F. R. Atay. 4. (nsz) Türkü, şarkı vb. okumak: "Kanto söyler gibi hareketler ve taklitlerle söylediği şarkılar pek eğlenceli şeylerdi." -R. N. Güntekin. 5. (nsz) Yazmak, düzmek: Şiir söylemek. 6. (-e) Haber vermek: "Benim burada nasıl yaşadığımı görenler gidip babama da söylerler." -A. Ş. Hisar. 7. (-i, -e) Önceden bildirmek, tahmin etmek: "Bir değil iki tane olduğunu size söylemiştim." -R. H. Karay. 8. (nsz) mec. Herhangi bir şeyi bildirmek, anlatmak, demek istemek, hatırlatmak: "Ne söyler bu türküler / Ay karanlık gecelerde yüzen gemiler." -N. Cumalı.
sunmak
(-i, -e) 1. Bir büyüğe veya nezaket gereğince bir kimseye bir şeyi vermek, yollamak, göndermek, takdim etmek: "Bu küçük hadiseyi devlet adamlarımıza bir müşahede olarak sunuyorum." -B. Felek. 2. Tanıtmak, bilgi vermek amacıyla çeşitli yöntemler kullanarak bir konuyu dinleyenlere aktarmak. 3. Radyoda, televizyonda, bir eğlence yerinde programı takdim etmek.
üretmek
(nsz) 1. Aynı türden canlıları çoğaltmak: "Minnacık bir kir, olduğu yerde durmuyor, dakikada üçe beşe katlanarak çoğalan mikroplar üretiyordu." -E. Şafak. 2. Ekonomik bir etkinlik sonucu ürün elde etmek: Petrol üretmek. Çimento üretmek. 3. mec. Oluşturmak, yaratmak, meydana getirmek: Şiir üretmek.
yapmak
(-i) 1. Ortaya koymak, gerçekleştirmek, oluşturmak, meydana getirmek: "Her görevi ayrım gözetmeden aynı titizlikle yapmak başarının sırrıdır." -Ç. Altan. 2. (nsz) Olmasına yol açmak: Durgun sular sıtma yapar. 3. (nsz) Yol almak. 4. Onarmak, tamir etmek: Bozulan saatimi saatçi yaptı. 5. (nsz) Bir şeyi başka bir şey durumuna getirmek: "Ayrıca terbiye edeceğim, onu yaman bir polis köpeği yapacağım." -R. H. Karay. 6. Bir dileği, bir isteği yerine getirmek, uygulamak, ifa etmek: "Şu işi yapıver, diye yalvarmıştı da enişte engel olmuştu." -S. M. Alus. 7. (nsz) Bir düşünceyi, bir davranışı, bir isteği işe dönüştürmek, gerçekleştirmek: "Elimi ağzına götürerek sus işareti yaptım." -R. H. Karay. 8. Düzenli bir duruma getirmek: Yatak yapmak. Yolu yaptılar. 9. (nsz) Üretmek: Ayakkabı yapmak. 10. (nsz) Bir harekete, işe başlamak veya bir hareketle, işle uğraşmak: Koşu yapmak. Sarsıntı yapmak. 11. Zarara yol açmak. 12. Etkili olmak. 13. (nsz) Salgılamak, çıkarmak: Tükürük bezleri tükürük yapar. 14. (-e) Dışkı çıkarmak: Çocuk, altına yapmış. 15. Gerçekleştirmek: "İlk ve ortaöğrenimini Anadolu'da yapmıştır." -Y. Z. Ortaç. 16. Tehdit yoluyla birini herhangi bir duruma düşürmek: Ben adamı ne yaparım biliyor musun? 17. (-i, -e) Evlendirmek: Bu kızı sana yapacağız. 18. (yar) Bir durum yaratmak: "Fırının harlı ateşi yanaklarını pembe pembe yapmıştı." -N. Araz. 19. (yar) Edinmek, sahip olmak: Servet yapmak. Altın yapmak. 20. (yar) Bir kimseye bir meslek kazandırmak, yetiştirmek: "Onu da Üsküdar'daki ambar memuru yapmak suretiyle daireden uzaklaştırdı." -H. Taner. 21. (nsz) Davranmak, hareket etmek: İyi yapmıyorsunuz, çocuğu çok azarlıyorsunuz. Uyumuş gibi yapmak. 22. (nsz) Olmak: Bu kış çok soğuk yaptı.
yayımlamak
(nsz) 1. Kitap, gazete, dergi vb. şeyleri basmak ve dağıtmak, neşretmek: Türk Dil Kurumunun yeni yayımladığı kitapları gördüm. 2. (-i) Dinlenilecek, görülecek şeyleri radyo ve televizyonla sunmak, bildirmek, duyurmak. 3. Resmen bildirmek, açıklamak, ilan etmek: Kararname yayımlamak.
yollamak
(-i, -e) Göndermek: "Hekim hademeleri aşağıya yolladı." -M. Ş. Esendal.

"çıkarmak" için örnek kullanımlar

Türkiye, Olimpiyatları düzenlemek için Lozan'a çıkarmak yapacak.
Turkey, to organize the Olympics will remove Lausanne.
Kaynak: timeturk.com
Bu dönem yeni anayasayı çıkarmak için bütün yolları denemek istiyoruz.
This period would like to try out all the ways to remove the new constitution.
Kaynak: haber7.com
Bunu istihbarat örgütlerinin işi olmaktan çıkarmak gerekiyor.
You need to remove the intelligence agencies to be doing.
Kaynak: haber.sol.org.tr
İşte onun için Atatürk'ü anayasadan çıkarmak istiyorlar.
Here he want to remove the Ataturk constitution.
Kaynak: mucadele.com.tr
Anatomi, Yunanca 'da "çıkarmak" anlamına gelen "ana" ve "kesmek" anlamına gelen "tome"den türetilmiş bir kelimedir. Canlıların yapısı ve
Kaynak: Anatomi
Sonat (Latince ve İtalyanca 'da sonare, "ses çıkarmak") müzikte, tam olarak ve kantat ın (Latince ve İtalyanca'da cantare, "şarkı söylemek
Kaynak: Sonat
Didaktik Şiir belli bir düşünceyi aşılamak veya belli bir konuda öğüt, bilgi vermek, bir ahlak dersi çıkarmak amacıyla öğretici nitelikte
Kaynak: Didaktik şiir
Londra Konferansı, TBMM , Sevr Antlaşması 'nı kabul etmemiş, İtilaf Devletleri'ni yurttan çıkarmak için harekete geçmişti. TBMM, Milli
Kaynak: Londra Konferansı (17 Ocak 1921)
getirmek, okuyucu ya da dinleyiciye duyurmak, onların benliğinde yaşatmak amaçlı yazı ya da konuşmaların öne çıkarmak istediği asıl duygudur.
Kaynak: Ana duygu (edebiyat)
İlk zamanlarında küllü su,amonyak ve bir çeşit killi çamur giysiler üzerindeki yağı çıkarmak için kullanılıyordu. Kuru temizlemenin
Kaynak: Kuru temizleme
Terzi lerin patron (II) çıkarmak için kullandıkları bir çeşit saydam kâğıt daha çok elde modelistlik ve pratik modelistlik için
Kaynak: Mülaj kağıdı
Loş ve nemli ağaç kabuklarının içinde saklanan larvaları saklandıkları yerden çıkarmak için ağaç dallarını kullandıkları bilinmektedir.
Kaynak: Yeni Kaledonya kargası
Onu açığa çıkarmak için "Şirket" zekice bir komplo hazırlar ve Caroline Reynolds Başkan Yardımcılığı gücünü kullanarak, Lincoln Burrows
Kaynak: The Company (Prison Break)
(eldivenin beyaz boyalı bölgesi harici) vurmak , ses çıkarmak uyarı almasına neden olur, üç uyarı bir ihtar(-1 puan) alınmasına neden olur.
Kaynak: Boks
Nükleer enerjiyi zorlanmış olarak ortaya çıkarmak ve diğer enerji tiplerine dönüştürmek için nükleer reaktör ler kullanılır. Nükleer enerji
Kaynak: Nükleer enerji
Synthesizer,amfi lerden ses çıkarmak için elektriksel sinyalleri amfilere gönderir. Synthesizerler elektriksel sinyaller yaratmak için
Kaynak: Synthesizer
Sultan Abdülhamid'i devirerek onun yerine Selim'i tahta çıkarmak istediği suçlamasıyla, yaptığı tüm olumlu çalışmalara rağmen Halil Hamit
Kaynak: I. Abdülhamid
Örneğin haksız yere adam öldürmek , hırsızlık yapmak, dinde bid'at çıkarmak, rüşvet almak ve vermek, emanet e hıyanet etmek, başkasının
Kaynak: Günah
Değişik hücre türleri arasındaki farklılık ve benzerlikleri ortaya çıkarmak, özellikle de moleküler biyolojinin yanı sıra kanser
Kaynak: Sitoloji
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.